Sinirli sinirli önce koluma sonra da ona baktım.
''Ne oluyor?''
''Geç şöyle!'' dedi ve beni sandalyeye oturttu. Mutfağın kapısını sıkı sıkı kapatarak yanıma geldi. Her şeyin karşısında bir bakıma şok geçirdiğim için kalkıp itiraz bile edemiyordum.
''Ne yaptığını sanıyorsun sen?'' diyebildim sadece. Karşıma oturdu ve dik dik yüzüme baktı. Tam ayağa kalkıyordum ki bu sefer omuzlarımdan tutarak oturttu.
''Bana bak. Seni uyarıyorum. Ayağını denk al.''
''Ayağımı mı denk alayım? Neyden bahsediyorsun sen?''
''Neyden bahsettiğimi sen daha iyi anlarsın.''
''Bana bak, çekil git şuradan!''
''Sen benim dediklerimi anladın mı anlamadın mı onu söyle!'' dediği an içeriye Serkan girdi. O an çocuğun bana elini uzattığını gördüm.
''Bu arada ben Demir...'' dedi ve kafasını eğdi. Bu durumda benim de ona elimi uzatmam lazımdı ama çok bekler.
''DOMUZ gribi nedeniyle tokalaşmıyorum.'' dedim ve mutfaktan çıktım. Domuz kelimesini ona söylediğimi anlamıştır herhâlde.
Odama girdiğimde pencereyi açarak içeriye temiz hava girmesini sağladım. Hava güneşliydi ve deniz pırıl pırıldı. Bu olay beni gerçekten düşündürüyordu. Ayağını denk al derken... Ne düşündü de bunu söyledi? Çarpıştığımız için dememiştir diye düşünüyorum, sonuçta bir kaza. Bu konuyu Serkan ile bir an önce paylaşmalıyım ancak şu an değil. Aklıma annem geldi ve telefonumu çıkararak annemi aradım. Telefon iki üç defa çaldıktan sonra meşgule getirildi. Kendisi arayacak büyük ihtimalle dedim ve telefonu masanın kenarına bıraktım. Aslında biraz çıkıp hava alsam iyi olacak diye düşünerek yine o meşhur dolabımı açtım.
Dolapla beş on dakikalık bakışmadan sonra spor giyinmeye karar verdim. Üzerime dar paça kotumu ve kısa kollu günlük bir tişört geçirerek koşu ayakkabılarımı giydim. Çok ama çok sade bir makyaj yaparak saçlarımı balıksırtı modeli ördüm.
Serkan'ın odasının önüne giderek iki kere kapıyı tıklattım. Malum, hâlâ içeriden bangır bangır film sesleri geldiği için beni duymuyordu. Bu sefer kapıyı daha şiddetli çaldım ama yine aynı sonuçla karşı karşıya kaldım. İçeri direkt girersem kabalık etmiş olur muyum? En iyisi telefonla aramak deyip cebimden telefonu çıkardım.
''Alo?''
''Açelya, neredesin?''
''Odanın kapısını açarsan görürsün. Ne o bağırttırıyorsunuz filmi? Sesler ta nereden duyuluyor. Aç kapıyı bir şey söyleyeceğim.'' diyerek telefonu kapattım. Tam o sırada Serkan kapıyı açtı.
''Ne oldu?''
''Ben gidiyorum. Az çıkıp hava alacağım.''
''Tamam. Dikkat et ama.'' derken ben koşar adımlarla koridorda yürüdüm. Arkamdan bağıra bağıra bir şeyler diyordu ama ne dediği mühim değildi. Eminim; ''Yolda yürürken dikkat et. Erkeklere bakma.'' ve buna benzer bir takım cümleler söylemiştir. Evin ana kapısını açarak dışarı çıktım ve kapıyı çektim. Anam! O ne öyle? Eşhedü enlaa ilahe illallah... Tövbe bismillah! Allah' ım sen beni koru ya Rabb' im! O... o karşımda duran... Şimdi Serkan'ın arkamdan neden öyle bağırdığını anlayabiliyordum. Dayanamayarak çığlığı bastım.
Kasılmaktan put gibi olmuş vücudumu kıpırdatamıyordum çünkü kocaman bir köpek ile göz göze gelmiş bakışıyorduk. Bir adım geri çekilerek kapıya yaslandığımda köpek de bana bir adım yaklaştı. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Kasılmış boynumu sağa çevirerek zili bulmaya çalıştım. Sadece iki adım ilerlemem lazım. Yavaşça sağa adım attım ve karşımdaki o ağzından iğrenç salyalar akıtan hayvan da aynısı yaptı. Bir müddet daha öyle kalıp sağa adım attığımda köpek de aynısını yapıp karşımda dikildi ve havlamaya başladı. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Basabildiğimce zile bastım ve korkudan ağlamaya başladım. İnşallah bir taraflarımı ısırmaz. Hadi Serkan hadi, aç şu kapıyı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Teen FictionHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...