Eve dönene kadar bunu düşündüm. Ekin'i, tanışmamızı – gerçi pek de tanışa sayılamaz- kavgamızı... Yine bir yerlerde dönüp dolaşıp beni buldu. Yani bu bir tesadüf mü, yoksa kader mi... Bilemedim.
Okulum aslında Ekin'in bahsettiği gibi serseri bir okul da değil. Bugün tek pürüz olarak Gamze ve arkadaşlarıyla yaşadığım bir iki olayı sayabilirim. O da zaten her okulda olan bir durum ancak her ne yaşadıysam bunu kâğıtlara dökmekte yarar var.
Eve gidince direkt üzerimi değiştirerek yemek yemeye indim. Eniştem daha işten gelmemişti.
''Serkan nerede?'' dedi teyzem tabaklara yeşilimsi bir şey doldururken.
''Ben gelirken odasında telefonla biriyle konuşuyordu ama... Teyze bu ne?'' dedim tabaktaki yemeğe bakarken.
''Kremalı brokoli çorbası...'' Brokoli mi? Iyk. Desene aç kaldık.
''Peki, ana yemekte ne var, teyzeciğim?'' dedim önümdeki bir tabak kremalı brokoli çorbasına bakarken.
''Balık var, kuzum. Fırında yaptım. Hem yağsız daha sağlıklı...'' Hım, şimdi anlaşıldı.
''Teyze, kilolu olmadığını biliyorsun değil mi?''
''Kilolu değilim ama eğer sağlığımıza dikkat etmezsek kendimizi kontrol edemeyiz.'' Bu brokoli çorbası ve yağsız tuzsuz balık mı benim sağlığımı koruyacak? Ben bunları yersem daha çok sağlığım bozulur. Serkan'ın mutfağa girmesiyle meraktan sordum:
''Kiminle konuşuyordun?''
''Şevval'le.'' Uu, demek Şevval'le.
''Ne konuşuyordun?''
''Yemekten sonra bize gelin diğer arkadaşları da çağıracağım toplanıp bir şeyler yapalım, diyor.''
''Ha, yemeğe gelin demiyor yani...''
''Açelya!'' dedi teyzem yüksek pereden. sanırım brokoli çorbasını sevmediğimi anladı. Onu geçiştirmek adına Serkan ile konuşmaya devam ettim.
''Ayy, Ekin salağı da oradadır. Onu göreceğime şu brokoli çorbasını yerim daha iyi.''
''Efendim?''
''Teyzem izin veriyorsa neden olmasın?''
* * *
Serkan'ın evi öyle bir yerde ki bütün arkadaşlarının evi beş dakikalık yürüyüş mesafesinde... Zaten biri malum bir pencere kadar uzağımızda...
''Açelya,'' diyerek kollarını açan Şevval'i karşılıksız bırakmadım. Ayaküstü iki üç konuşmadan sonra odasına çıktık. Tahmin ettiğiniz gibi herkes oradaydı. Gamze bile...
Şevval'in mavi ve yeşil tonları olan odasına çaktırmadan göz gezdirdikten sonra Ekin'in karşısındaki boş koltuğa oturmak zorunda kaldım.
Yumuşak mavi koltukta otururken yerden hiç ayırmadığım kafamı kaldırarak Ekin'e baktım. Elinde telefonla uğraşıyordu. Sanki bu dünyayla bağlantısını kesmiş, hiç kimseyle ilgilenmiyordu. Gamze, Ekin'le konuşmaya çalışıyor, Irmak da Burak'la ama ikisinin de onlarla ilgilenmediği kesin. Herkes oturmuş bir şeylerle ilgilenirken Şevval odaya elinde bir cam şişeyle girdi. Sakın tahmin ettiğim şey olmasın, Şevval! Doğruluk cesaretlilik oynayacak hâlim yok şimdi. Saçma sapan şeyler soracakları kesin. Odanın ortasına gelerek hepimize hitaben konuşmaya başladı.
''Evet, öncelikle buraya toplanma sebebimiz herkesin bildiği gibi Açelya'nın gelişini kutlamak ve biraz da eğlenmek.'' Demek bunun için Ekin de geldi. Yani bu bana önem verdiği anlamına gelir mi? Aman Açelya, saçmalama! Kesin huyu olan rezilliği çıkarmak için geldi. Rezillik çıksın ki ona da eğlenmelik malzeme çıksın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Teen FictionHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...