Seniorita'nın kollarını ve bacaklarını bağladıktan sonra çantasını karıştırmaya başladım. İçinde bir sürü ıvır zıvır... Bordo cüzdanını çıkararak içini karıştırmaya başladım. Bir nüfus cüzdanı... Soyadı Williams, adı Seniorita, anne adı Raziye, baba adı Ender, il Siirt, ilçe Eruh... Oha! Kıza bak! Bildiğin Türk'müş bu kız. Ben de diyorum... Şimdi her şey yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
''Ne yapmayı düşünüyorsun?'' dedi Serkan Seniorita'ya bakarken.
''Telefonu nerede bunun?''
''Cebindedir.'' Dedi Çağrı ve hemen kızın ceplerini yokladı. Zaten bu işi anca o yapabilir. Telefonu cebinden çıkararak bana verdi. Seniorita gözerini aralamıştı. Karşısında üç erkek öylece duruyorduk. Ellerinin kollarının bağlı olmasının ve ağzının koli bandıyla kapatılmış olmasından kendisi de kaçırıldığını anlamış olacak ki sandalyenin üzerinde debelenmeye başladı. Yavaşça yaklaştım. Onu öyle görünce Açelya'nın da böyle bir durumda olabileceği aklıma geldi. Yine sinirlerim alt üst olmuştu.
''Nasılsın bakalım? Burada oturmak, böyle eli kolu bağlı durmak, ağzı bantlı bir şekilde boş gözlerle etrafındaki insanlara bakmak hoş mu?'' Hâlâ debelenip duruyordu. ''Açelya'da mı böyle yapmıştı? Korku dolu gözlerle etrafa mı bakmıştı? Şimdi bir anlaşma yapalım. Sen bize Açelya'nın nerede ve kimlerin elinde olduğunu söyle; biz de sana zarar vermeyelim, ne dersin?'' Gözlerini; ''Tamam'' anlamında sıkınca ağzındaki bandı çıkardım. Bir iki defa nefes aldıktan sonra çığlık atmaya başladı. Kendimi tutamayarak bir tane tokat attım. Susar susmaz da bandı ağzına tekrar yapıştırdım. Bu böyle olmayacak.
Kızın telefonunu açarak en son konuşmalarına baktım. Babasını bulmak pek de zor olmamıştı çünkü en son babasıyla konuşmuştu. Numarayı alarak kendi telefonumdan aradım. Telefonum numarayı kayıtlı olarak arıyordu. Ender Hoca mı?
* * *
Telefon birkaç defa çaldıktan sonra meşgule getirildi. Serkan'a şaşkınlıklar içinde bakıyordum. Serkan ne olduğunu anlayamamıştı ki söze girdim.
''Serkan, aradığım kişi hani şu bizim eski okulumuzda bir hoca vardı...''
''Cumhuriyet koleji mi?''
''Evet, evet. Hani Ender Hoca vardı. Okuldan ayrılıyor diye çok üzülmüştük.''
''Evet...''
''Açelya'yı o kaçırmış.''
''Ne!''
* * *
Benim telefonumu açmayınca kızın telefonundan aramaya karar verdim. İki kere çaldıktan sonra telefon açıldı.
''Kızım, neredesin? Hani geliyordun?''
''Demek Açelya sizin elinizde...''
''Sen... Sen de kimsin?''
''Kim olduğumu boş ver, ahbap! Merak etme kızın emin ellerde...'' Bu oyun çok hoşuma gitmişti.
''Kızım nerede?''
''Açelya nerede?''
''Lanet olsun, Açelya depoda! Kızım nerede?
''Bana bak! Zarar verdin mi ona?''
''Hayır, hayır hiçbir şeyi yok. Kızımı rahat bırak!''
''Bir şartım var, dostum. Eğer Açelya'yı istediğim yere getirmezsen kızının o güzel yüzünü göremezsin.''
''Nereye getirmemi istiyorsun?''
''Mersin'in çıkışından beş kilometre sonra sağa döneceksin. Orada küçük ve eski bir kulübe var. Bir saat sonra onun arkasındaki ormanda küçük kızınla seni bekliyor olacağız.''
''Kızım... Kızımın sesini duymak istiyorum.''
''Tabii, ne demek...'' Seniorita'nın ağzındaki bandı çıkartarak telefonu kulağına dayadım. Ağlamaklı sesi kulağı tırmalıyordu.
''Baba... O lanet olası kızı bırak. Kurtar beni!'' der demez telefonu tekrar aldım.
''Kızının sesini duydun. Bir saat sonra dediğim yerde ol. Açelya'yla birlikte!''
''Ama...'' sözünü tamamlamasına izin vermeyerek telefonu kapattım. Şimdi hazırlanma vakti gelmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Genç KurguHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...