YANAK YANAĞA

723 51 8
                                    

EVVEETT VE YENİ BÖLÜMLE KARŞINIZDAYIM BU BÖLÜMÜ KAPAN SANSLİ KİŞİMİZ KİTABIN ÇOĞU BÖLÜMÜNE OY VEREN ARKADAŞIMIZ. BUNDAN SONRA OY VEREN ARKADAŞLAR DA İTHAF BOLUM KAZANABİLİR YAPMANİZ GEREKEN TEK SEY BUTUN BÖLÜMLERİ OYLAMAK. HADİ AMA! BÖLÜM KAPMAK O KADAR DA ZOR DEĞİL. @gulluates ARKADAŞIM BU BÖLÜMÜ KAPTİ ANCAK ŞU ANDA TELEFONDAN NASIL İTHAF EDİLECEĞİNİ BİLMEDİĞİM İÇİN ARAŞTIRIYORUM. EN KISA ZAMANDA İTHAF EDECEĞİM.

''Ee, Açelya? Füsun kim?

"Füsun mu? Şey.. en küçük sınıflardan.''

''Sen ne zamandan beri küçük kızlarla takılır oldun?''

''Of, soru yağmuruna tutma istersen.''

''Neyin var senin?''

''Yok bir şeyim. Aslında... Şey... Tatile mi çıksak?'' Bu fikir aklıma nereden gelmişti bilmiyorum ama tatil yaparsam eğer kafamı dağıtabilirdim ya da ne bileyim kendimi toparlayabilirdim.

''Tamam o zaman sen, ben, Şevval ve yaşar tatile çıkıyoruz!'' diye bağırıp ellerini birleştirerek yüzünü çok saçma bulduğum bir gülüş takındı. Surat ifadem ciddiyetini koruyordu. Aferin suratım!

''Yaşar ne alaka?'' Her olaya bu çocuğu katması hoşuma gitmiyordu doğrusu. Yani, ne bileyim? Daha doğru düzgün tanımıyorum bile. ''Ayrıca neden bir tek dördümüz? Teyzemler...''

''Onlar gelmeyecek,canım. Onlar kendi yaşıtlarıyla takılsınlar.'' deyip yanağımdan makas aldı.

''Diyorsun?''

''Diyorum canım, aynen. Tisan'daki yazlığımıza gideceğiz.''

''Öff, o yolu kim çeker ya?''

''Biz.''

''Tamam, mantıklı cevap verme.''

''Sende bir şeylik var.''

''Sondo bor şoylok vor.''

''Ağzını eğme, çirkin oluyorsun.''

''Ben hazırlanmaya gidiyorum.''

''Biraz acele et istersen.'' diye bağırdı arkamdan. Yavaş adımlarla merdivenlerden çıkarken sordum.

''Neden?''

''Çünkü akşama gidiyoruz.'' Durdum ve Serkan'ın sırıtan yüzüne baktım. Ciddi ciddi akşama gidiyoruz demişti. Şunun şurasında iki saat var ben nasıl hazırlanayım, Serkan?

''Yine başladın içinden konuşmaya. Hadi, çabuk ol. İki saate çıkarız.'' Hızla odama çıkarak Mersin'e gelirken getirdiğim çantamı yatağımın üzerine koyarak kıyafetlerimi doldurmaya başladım. En azından bu tatil bana iyi gelmeliydi.

* * *
Evet, iki saatin sonunda hazırdım. Gerçekten hazırdım. Yani üstümü giyinip hafif makyaj bile yapmıştım. Kızlar, öyle bakmayın ben Dr neyi nasıl yaptığımı bilmiyorum.
Çantamı sürükleyerek merdivenlerden inerken fark ettim kı birileri benden daha önce hazırlanmış. Çantayı kapının önüne bırakarak salona geçtim.
"Ee, hazırsın bakıyorum?"
"Sonunda hazırlandın. Hadi hadi, bekleme yapmıyoruz." Üçü birden ayaklanması. Daha yeni inmiştim oysaki.
"Kimin arabasıyla gidiyoruz?"
"Yaşar'ın." Off, şimdi ne alaka Yaşar'ın arabası? Gerçekten bu çocuk sinirime gitmeye başladı. Her taşın altından çıkıyor.
Çantaları bağ her bagaja yerleştirerek arabaya bindik. Umarım bu tatil yarardan çok zarara dönüşmez bana.
"Ya, Tisan soğuk olmaz mı? Hani sonuçta Deniz kenarı ve yani..."
"Kuzenciğim, sokakta kalmayacağız biliyorsun değil mı?"
"Yolu düz tarif edeceksiniz." dedi Yaşar sürücü koltuğundan. Bilmiyoruz sanki?!
* * *
Offf, ne bitmek bilmez yol bu arkadaş? Karanlıkta da bir şey görünmüyor ama sokak lambaları var o da gözlerimi söktü resmen. Şevval ile Serkan'ın muhabbeti desen hiç çekilmiyor. Yaşar desen kendi halinde... Ben? Ben de kafamı daha çevirmiş öylece pencereden dışarı bakıyordum. Ay, sıkıldım! Telefonumu çıkararak kulaklığımı taktım. Dünyanın en güzel duygusu diyebilirim. Gözlerimi kapatarak müziğin ritmine verdim kendimi. Aradan bir kaç dakika geçip müzik değişmişti ki omuzlarımda sarsılmayla gözlerimi açtım. Kulağımda müzik, etrafımdakiler deli deli hareketler yapıyorlardı. Yani deriden kasıt sanırım çığlık atıyorlardı. Ne yapacağımı bilemeyerek hem kulaklığımı çıkardım.
"Ne oluyor ya?"
"Açelya, frenler tutmuyor!" diye bağırdı Serkan.
"Ne? Saçmalama!" dedim ve arabada ayaklandım. Serkan'ın kafasını tutarak sallamaya başladım.
"Nasıl tutmaz frenler!! Allah seni alsın, şerefsiz! Gençliğimi yaşayamadan öldürecek misin sen beni?? Sen kim köpek??"
"Lan dur tamam şaka yaptık. Açelya bırak kafamı!! Bak fönlü saçlarını tek tek yolarım ebesini halaya kaldırdığım!"
"Seni seraya diker üstüne gübrelerim Serkan! Ne demek şaka ya? İnsan var burda!"
* * *
Ormanlık alanda hep beraber güle oynaya yürürken birden bire Serkan'ın üzerime yürüdüğünü gördüm. Daha ne oluyor demeye kalmamıştı kı omuzlarımdan itip beni yere serdi. Gözlerimi açtığımda yerdeydim. Rüyamda gerçek iç içe girmiş beni oyuna getirmişti. Gecenin karanlığında yerde yatarken aynı zamanda tepemfr angırarak gülen Şevval, Serkan ve Yaşar'a suratımın en ciddi olabileceği şekilde baktım. Ne demek yani uyuyan bir kızı bu şekilde arabanın kapısını açıp yere düşürerek uyandırmak?
Ayağa kalkarak Serkan'a tekme Yaşar'ın koluna yumruk geçirmiştim. Şevval'e ise 'seninle sonra görüşeceğiz ne de olsa aynı odada kalacağız' bakışımı attıktan sonra bahçe kapısından içeri adımımı atarak yazlığımıza giriş yapmış oldum. En son geçen sene gelmiştim. Zaten her yaz gelirdik. Tek bir farkla şimdi buradayım: üç kişi eksik.
İçeri girer girmez baskın bir koku ile doğrudan pencereye yöneldim.
"İçerisi bayağıdır hava almamış herhalde."
"Öyle olmalı. Bu sene birini tutmadılar."
Bütün pencereleri açtıktan sonra kendimi koltuğun üzerine attım kendimi. Oh be! Dünya varmış.
"Gençler, size odalarınızı gösteriyim." Dedi Serkan ayaklanırken. Valla hiç halim yok. Koltuğa yığılıp uyumak istiyorum.
"Açelya, kalk da yatağında uyuyan. Boynun tutulur burada." İki dakika içinde nasıl dalmışsam uykuya Yaşar'ın seslenmesiyle gözlerimi araladım.
"Odam nerede ki?"
"Yukarıda koridorun başındaki odaymış." Cevap vermeden odama gitmek için kalktım. Yürürken kendimi bitkisel hayattan yeni uyanmış gibi hissediyordum. Merdivenleri yavaş yavaş çıkarak dediği odaya çıktım. Kendimi yüz üstü yatağa bırakıp üç gün boyunca uyanmayı diledim.
* * *
Güneşin gözüme tecavüz etmesiyle uyandım. Neden doğuya bakan bir oda seçerim ki? Yok, ben seçmedim. Kim seçti? Kesin Serkan seçmiştir. Ben de yarın sabah senin gözüne kaşık sokmazsam Serkan bana da Açelya demesinler...
Uzanarak komidinin üzerindeki telefonumu aldım. Saate bakmak şok geçirmem bir oldu. Oysaki üç gün daha uyuyacatım. Daha saat 06.15! Sinirle pikeyi üstümden fırlatarak pencereye yürüdüm. Deniz dibimdeydi. Pencereyi açarak dışarı doğru gerindim. Deniz sanki daha da yakınımdaydı. Böyle, elimi uzatsam dokunacakmışım gibi. Ortalık mis gibi deniz kokuyordu. Deniz ve karışık çiçek kokuları... Pencerenin kenarına oturup telefonumu açtım. WhatsApp' dan bayağı bir mesaj gelmiş. Ne de olsa bir gündür falan bakmıyorum yani olsundu o kadar. Mesajlara cevap verdikten sonra aklıma bir anda Ekin geldi. Kişilere girip Ekin'in profiline baktım. Birden bir duraksadım. Elim ayağım titredi bir kötü oldum. O an içimden 'Allah belanı versin inşallah!' dedim. Gözlerim doldu. Bir kızla yanak yanağa poz vermiş onu da profil fotoğrafı yapmış. Dolu gözlerle telefonu cebime koyarak dolabımı açtım. Üzerime basit bir şeyler giyerek odadan çıktım. Daha kimse uyanmamıştı. Merdivenlerden sessizce inerek evden çıktım. Salak gibi ağlıyordum. Bahçe kapısından çıkıp yol boyunca yürümeye başladım. Burnum falan akıyordu ağlamaktan yanıma bir peçete bile almamıştım. Karşımda park edilen arabayı görünce yolda değil de kaldırma çıkmayı düşündüm tam çıkarken sert bir zeminle çarpıştım. Canım acımıştı ama tepki bile verememiştim. Kafamı kaldırınca çok yakışıklı bir Allah'ın kuluyla göz göze geldim. Durmuş dik dik bana bakıyordu. Çok kalın olmayan ama bir o kadar da insanın içini dolduran bir ses tonu ile konuştu.
"Önüne bak, şişgöz." Aldırış etmeden kafamı çevirdim. Burnundaki sümükleri de içine çekerek yoluma devam ettim. Derdim başımdan aşkındı ve tabiki onunla uğraşacak vaktim yoktu. Yoksa normalde bir sürü ağız dalaşına girer hatta haklı çıkmazsam üstüne bile saldırabilirdim. Her neyse nerde kalmıştık? Ekin, kız, fotoğraf,yanak...
* * *
"Ne var, Serkan?"
"Bin beş yüz altmış dokuzuncu aramanın sonunda Açelya Hanım Paşazadeleri sonunda telefonu açmayı becerebildiler."
"Ne diyorsun?"
"Nerdesin, geri zekalı?"
"Düzgün konuş benimle!"
"Yamuk konuştuğumun farkında değilim kusura bakma. Sabah sabah tepemin tasını mı attıracaksın sen benim, he söylesene? Nerdesin kızım sen? Bari bari haber ver bir not koy bir yere bir şey yap merakta bırakıyorsun bizi."
"Söyleyeceklerin bitti mı?"
"Galiba. Yani sanırım evet."
"Tamam o zaman." Diyip kapattım telefonu. Pencereden uzatsa kafasını görecek beni ama bunu yapmak zoruna gidiyor herhalde. Gerçi nereden bilsin benim sahilde evin önünde oturduğumu. İki saat yürürken üç saat de otururken düşündüm. Ne yapıyordum? Niye ağlıyordum ya da öyle sorayım kendime. Ağlamak için sebep ne? Sen vermedin mı ona reddini? Sen demedin mı olmaz diye? Hayır, tamam her şeyi geçtim. O kadar yalvardı bana herkesin içinde tuttu beni götürdü attı arabaya bir saat yolda süründürdü illa konuşmak istedi. Neredeyse yalvardı bir şans diye şimdi hayırdır başka bir kızla yanak yanağa pozlar duruma da "S" yazıp yanına kalp koymalar falan ya? Belki de sırf ben göreyim delireyim diye yapıyordur olamaz mı? Olamaz tabiiki ya o kadar çocuk değil.

BU KADAR ARADAN SONRA NEDEN BU KADAR KISA BİR BÖLÜM DEMEYİN. BUGUN BUNU BİLE ATMAYACAKTIM Kİ BİRÇOK GELEN İSRAR MESAJLARINA DAYANAMAYIP YENİ BÖLÜM ATIYORUM​ DİĞER BÖLÜM DAHA UZUN GELECEK YANİ EN AZINDAN BEN ÖYLE UMUYORUM. OYLARINIZ VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM HER BİRİ BENİM İÇİN COK DEĞERLİ DİĞER BÖLÜMÜ SABIRLA BEKLEYİN. YORUMLARDA DİĞER BÖLÜMLE İLGİLİ TAHMİNLERDE BULUNABİLİRSİNİZ EMİNİM Kİ İŞİME YARAR HATTA BÖLÜMDE FİKRİNİZİ KULLANABİLİRİM. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER BÜTÜN OKUYUCULARIMA.

Başımın Tatlı BelasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin