''SENİ DOĞURACAĞIMA TAŞ DOĞURAYDIM''

989 69 2
                                    



''Kanka,''

''He kanka,''

''Serkan'la nasıl gidiyor?''

''Ha, iyi gidiyor ya.''

''Ne oldu kız? Bir sorun mu oldu? Yoksa ayrıldınız da bana mı söylemiyorsun? Sana bir şey mi dedi? Küfür mü etti? Yoksa soğuk mu davranıyor?''

''Ya, Açelya iki dakikada ne çok kelime ürettin. Bir sus. Yok öyle bir şey.''

''Aman iyi. Bir hafta kadar ayrılmayın da...''

''Niye?''

''Şimdi... Şey canım bu sevgililik döneminde bir hafta içinde ayrılmazsan sonrası zaten çok iyi gidiyormuş da...'' Ay, ne saçma bir yalan oldu bu? Tam o sırada zil çalınca; ''Aa, zil çaldı. Hadi gidelim.'' diye oyaladım. Ders matematikti. Aman ne hoş! Şimdi kendi derdin yetmiyormuş gibi bir de matematiğin problemlerini çöz. Hocaya da kalkıp; ''Hocam, ben daha kendi problemlerimi çözemiyorum. Bir de matematik mi kaldı?'' diyemiyorsun. Bir sürü gereksiz formül, nerede kullanacağımı bilmediğim konular... Şimdi konu ne? Trigonometri... Evet, zaten ben bakkala markete gidince de; ''amca şuradan bana sin60° kadar yumurta, sec²x kadar da ekmek ver.'' demiyorum. Adam da bana ''sin60° kök üç bölü üç'se o zaman ben sana kök üç bölü üç kadar yumurta sec²x de bir bölü cosx olduğuna göre sana bir bölü cosx kadar da ekmek vereyim.'' Demiyor. İki kere iki dört abi tamam bana yeter bu kadar matematik.

Saliha hoca içeri girer girmez;

''Evet, örnek...'' diyince bir anlık şok geçirdim sandım. Hocam, daha içeri girdin bir yoklama al, otur soluklan... Hoca o kadar enerjik ki son iki saatteyiz; benim pilim bitmiş, kolumu kaldırmaya mecalim kalmamış, ama hocamız iki yaprak örneklerle dolu bir ders işleyecekmiş gibi duruyor. Açtım istemeye istemeye o meşhur kareli defterimi. Zaten tek yaptığım hoca yazsın, çözen çözsün tahtaya geçirsin ben de defterime yazayım. Sonra da eve gideyim üstüne tekrar yapayım. Olay budur ancak böyle anlıyorum zaten ben.

* * *

Telefonuma gelen mesajla ödevlerimden kafamı kaldırdım.

''Açelya, bak beni dinlemiyorsun madem oku bu yazdıklarımı. Ben... O gün Serkan'ın sana öyle bağırmasını hazmedemedim. Bir yanda kardeşim dediğim insan, diğer yanda sevdiğim insan... Sana git demekten başka çarem yoktu. Ailenle arana girecek halim de yoktu. Seni zor durumda bırakmamak için sana git dedim. Yoksa seni seviyorum. Ben kimseyi hiç bu kadar sevmemiştim. Evet, sana o gün öyle davranmamalıydım. Özür dilerim. Binlerce kez özür dilerim. Şimdi seni arayacağım ve öyle konuşalım. Sana her şeyi doğru düzgün anlatmalıyım. Olmuyor böyle. Kafamı yastığa koyduğum zaman aklıma ilk gelen sen oluyorsun. Baktığım her yerde sen okuduğum her şeyde sen... Ne olur bir kez dinle.''

Önce arama ayarlarına girdim ve ardından engelleme bölümüne. O kadar uzun boylu değil Ekin bey. Ne sandın, bir anda affedeceğimi mi? Çok beklersin.

Kitabıma devam ediyordum. Şöyle bir göz attım da... Ne çok şey yaşamışım böyle... Olaylar, olaylar... Aklımsa hâlâ Pelin'de... Nerede, ne yapıyor, durumu nasıl... Hiçbir şey bilmiyorum. Ona nasıl ulaşacağım, onu da bilmiyorum. Yine de her şeye rağmen telefonunu aramaya karar verdim ancak telesekreterin; ''Turkcell'e kayıtlı böyle bir numara bulunmamaktadır.'' sözüyle karşılaştım. Şimdi işim daha da zorlaşmıştı. Artık ulaşabileceğim bir telefon numarası bile yok. Müge Anlı'ya mı çıksam acaba? Mantıklı...

* * *

Rüyayla gerçek arası hayal meyal birtakım sesler duyuyordum. Çatır çutur mu desem tak tak mı desem... Gözümü açar açmaz pencereye baktım. Lan! Biri taş atıyor pencereye! Kim bilir hangi velet... Bir de gecenin bu saatinde...

Başımın Tatlı BelasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin