''Ah, bu ağrı da ne!'' İnleyerek kalktığım yatağımdan sargılı koluma baktım. Yaklaşık üç gündür bu ağrıyla dolaşıyordum. Yatağımdan çıkarak dağınık saçım başımla mutfağa indim. Görünüşe göre teyzem ve eniştem işe gitmişlerdi.
Yukarıya çıkarak Serkan'ın odasının kapısını tıklattım. Dışarıdan seslenmelerim de fayda etmeyince yavaşça kapısını açarak kapının eşiğinden seslendim:
''Serkan, uyanmayacak mısın?'' Ses yok. Yatağına oturdum ve saçlarını karıştırdım.
''Uyansana uykucu!'' Derken fark ettim ki, saçları sırılsıklam terlemişti. Bu havada incecik battaniyeyle terlemek biraz zordur. Her ihtimale karşı elimi alnına götürdüm. Aman Allah'ım! Sen yanıyorsun!
''Açelya, çok hastayım galiba.''
''Ne oldu birden bire böyle? Bekle, sana ateş düşürücü getireyim.'' Koşarak odamın yanındaki odaya girdim ve ateş düşürücülerden birini alarak tekrar Serkan'ın yanına döndüm. Elimi alnına götürdüğümde sanki alnına değil de bir ocağa bastırıyormuşum gibi hissettim. Hemen üzerini açarak ateşini düşürmeye çalıştım.
''Üşüyorum.''
''Serkan, çok ateşin var. Üzerini örtersen ateşin düşmez. Al şu hapı iç. Sonra da bir şeyler ye. İlaç aç karnına dokunabilir.'' Derken komodinin üzerindeki bir bardak suyu ona verdim. İlacı içer içmez kafasını tekrar yastığa gömdü. Belli ki kötü yakalanmıştı. ''Acile gitsek iyi olur.''
''Gerek yok. Hadi git hazırlan ben de hazırlanıp geliyorum.''
''Bu halde okula gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?''
''Ama...''
''Serkan, ayakta duracak hâlin yok. Ben de gitmeyeceğim. Seni böyle tek bı...'' sözümü bitirmemiştim ki;
''Hayır, o zaman sen git.''
''Bu hasta hâlinle tek mi kalacaksın?''
''Ya, bir kere de söz dinle be!''
''Aman iyi. Madem öyle biraz dinlen sonra kalk bir şeyler ye. Ateşin düşmezse de iki üç saat sonra bu ilaçlardan bir tane daha iç.''
''Tamam anneciğim.''
''Dalga geçme.''
* * *
Evden çıktım çıkmasına da aklım Serkan'daydı. Ya havale geçirirse? Ya çok ateşlenip bayılıp düşerse? Yok ya, evde tek bırakmamalıydım.
Hava kara bulutlarla kaplıydı bugün. Eminim az sonra yağmur yağar. Şemsiye de almadım aksine. Her neyse, en fazla ıslanırım.
Biraz yürüdükten sonra okuldaydım. Bazı zamanlar okula yürüyerek gitmek güzel oluyor. hele ki enişteniz veya teyzeniz evde değilse... Okul kimliğimi güvenliğe göstererek içeriye girdim. Bahçede pek fazla kimse yoktu. Acaba Ekin hangi okulda? İnşallah bu okulda değildir. Gerçi, eğer bu okulda olsaydı ilk günden karşılaşırdık.
Sınıfa girince Şevval'le karşılaşmayı umarken Gamze ve arkadaşlarıyla karşılaştım. Yine bana bakıp sırıtıyorlardı. ''Sabah sabah pişmiş kelle gibi ne sırıtıyorsunuz?'' demek istesem de demeyerek içimde tuttum. Bunlarla uğraşacağıma kremalı brokoli çorbasıyla yağsız balık yerim daha iyi.
İlk ders Psikoloji... Uu, tam benim dersim. Beş dakika sonra kısa saçlı ve orta boylu çok tatlı bir kadın hoca içeri girdi. Hemen yoklama alarak derse geçti. Beni fark eder sanmıştım ama hiç oralı olmadı. Neyse, sonuçta derste illaki bir sorusuna kalkıp cevap verdiğim zaman beni fark eder.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başımın Tatlı Belası
Teen FictionHayalleriniz mi yoksa aileniz mi? Açelya, yazarlık için şehirler arası otobüsle Mersin'e giderken önüne oturan beyefendiyle tartışmaya başlar. Bu sorun giderek büyür ve otobüsten atılırlar. İkisinin de...