''TAKSİT TAKSİT''

3.7K 167 14
                                    

               Çağrı'dan gelen mesajla hemen yatağıma oturarak bağdaş kurdum. Aramak en iyisi diyerek rehberime girdim. ''Çağrımm'' yazısına basarak telefona gelen sinyal sesini dinledim. İki kere çaldıktan sonra telefon açıldı.


''Açelya?''

''Nasılsın?''

''İyiyim. Sen?''

''Ben de iyiyim. Nasıl bari yerleştin mi?''

''Evet. Odam çatı katında ve pencerem güneşin batışına bakıyor. Gerçi tam önümde bir ev var ama ben yüksekte olduğum için görüş açımı pek fazla engellemiyor.''

''Senin adına çok sevindim. Mesajımı aldın herhalde?''

''Hıhı, evet.''

''Her neyse ben kapatıyorum. Mesajıma karşılık bir şey demek ister misin?''

''Ah, evet. Ben de seni seviyorum.''

''İyi geceler.''

Kısa bir konuşmanın ardından karanlık odamda penceredeki o gözümü tırmalayan ışığa baktım. Karşımdaki evden geliyordu. Ayağa kalkarak yavaşça pencereye doğru yürüdüm. Yarım açık duran stor perdeyi tamamen kaldırarak pencereyi açtım. Hafif rüzgâr esintisi yüzümü gıdıkladı. Işığın geldiği eve tekrar baktım. Dubleks bir evdi. Karanlıkta evin rengini göremiyordum ancak açık renkli olduğu kesindi.

Bir anda evin ışığının sönmesi ile beni alıp götüren düşüncelerimden sıyrılarak kendime geldim. Saatime göre yaklaşık yarım saattir pencerenin önündeydim. Yarın okula kaydım yapılacaktı. Bu savaşı kazanabilecek miyim? Sadece umutluyum.

* * *

Sabahın ilk ışıkları ile gözlerimi açtım. Sağ elimi kıpırdatmakta zorlanıyordum. Elim o kadar uyuşmuştu ki; normal haline getirene kadar beş dakika boyunca uğraştım. Saçlarımı taradıktan sonra günlük kıyafetlerimi giyerek ahşap merdivenlerden aşağıya indim.

Mutfak boştu. Evden de ses gelmiyordu. Anlaşılan hiç kimse uyanmamıştı. Köşede duran kahve kutusunun kapağını açtım. Kahvenin o yumuşak mistik kokusu yüzüme çalındı. Suyu kaynatarak raftan mavi menekşe desenli kupa bardağını aldım. Kahvemi hazırladıktan sonra usulca odama çıktım.

Güneş yeni doğmuştu ve ben kitabıma artık bir yerden başlamalıyım diye düşündüm. Gel gelelim daha ne karakterler ne de olay örgüsü belli değil.

Ilıyan kahvemden bir yudum alarak kalemimi elime aldım. Deftere birkaç şey karaladım. Beğenmeyince de sayfayı yırtıp masamın altındaki çöp kovasına fırlattım. Zaman, sadece kalem ve yarısı bitmiş olan kahve ile geçmeyecekmiş gibi duruyordu. O an solumda kalan o kahverengi kapıya baktım. İçinde onlarca kitap varken ve aklım sadece onlardayken dikkatimi yazacağım kitaba veremiyordum. Kahvemi de alarak kapıya doğru yaklaştım. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve hızla kendimi içeriye atarak kapıyı kapattım. Bir an kendimi sanki bir suç işliyormuş gibi hissetmem komiğime gitti ve kendi kendime kıkırdadım. ''Darien Gee: Dostluk Ekmeği.'' Hımm, yemek ve ben. Hele ki hamur işi mi? Hiç bana göre değil. ''Sarah Jio: Mart Menekşeleri'' Güçlü ve aldatılan bir kadının yaşam öyküsü. Ah hayır, böyle bir şey yazmak istemem.

Düşüncelere dalmış gitmişken çok uzaklardan bir ses duydum.

''Açelya, hâlâ uyanmadın mı?'' Serkan'ın sesi içimi gıcıkladı.

''Açelya, alarmın da mı yok senin? Bak içeri geliyorum!'' Hayır, gelsen ne olur; gelmesen ne olur? On sene boyunca az çekmedim ondan. Ne yolmadığı saçım kaldı ne çekmediği kulağım... Ben kuzen gördüm de böylesini görmedim. Neyse ki şimdilerde büyüyünce aklı başına gelmiş.

Başımın Tatlı BelasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin