"Adını taşıyan yaraları vardı kadının."
Tercihlerim, amaçlarım, hayallerim, kavgam ve kendimi bir anda içinde bulduğum gerçek hayatım. Bugün her birini bir köşeye atıp, ailemi seçmek zorunda bırakılıyordum. Yapmak zorunda olduklarımla mutlu olmamı beklerken en çok kendilerini kandırıyorlardı. Kemal Tekin kendimden vazgeçmemi "Artık huzur istiyorum," diyerek sağlamayı başarmıştı. Ben ise huzurun burada olmadığına emindim. Yine de en azından benimle beraber uçurumun kenarında gezmeyecekleri bir hayat şansını onlara sunmaya hazırdım.
İstanbul Üniversitesinin boş koridorunda, amcamın odasına doğru attığım her adım kendime ihanet gibi geldikçe onları düşündüm. Onları bir uçurum kenarına sürüklemenin haksızlık olduğunu düşündüm. Adımlarımın ağırlığı isteksizliğimin, göstergesiydi. Tercihlerimin kararı elimden alınmış olması beni hayata karşı korunmasız bırakıyordu. Hayat, birkaç aydır zor ve aşılmaz bir süreç geçirmem için elinden geleni ardına koymuyordu. Yine de tüm yoksulluk, acımasızlık ve nefret dolu olan bu dünya da kimseye hayatın zorluğu hakkında dem vurmayı kendimde hak göremezdim. Oturup bir köşe de sızlanan ben olamazdım.
Kahverengi bir kapının önüne geldiğimde, duvarın kenarında yazan Salih Tekin yazılı plaka ile bir süre bakıştım. Kendime ihanet edecek gibi hissetmiyor olsaydım eğer; bu kapının kolunu çevirip, amcamın yanına koşmuş olurdum. Oysa ben odaya girer girmez özgürlüğümü kaybedeceğimi hissediyor ve bir türlü adım atamıyordum. Kalbim iki parçaya bölünmüş gibiydi. Yarısı kendi yaralarımla diğer yarısı aileme açtığım yaralar ile doluydu. İkisi de birinden daha ağır gelmiyordu.
Derin bir nefes alarak, kalbimin normal bir şekilde atacağı anı bekledim. "Denedin," dedim kendime. Bir kez ikna olmamıştım bu yüzden tekrar kesin ve sert bir sesle "Denedim," diye fısıldadım.
Kapıya doğru içimde tuttuğum havayı dudaklarımın arasından bıraktım. Denemiştim, tüm çabalarımla özgürlük için kendi ayaklarımın üzerinde durmayı da başarmıştım. Bu düşündüğüme güldüm. "Başardıysam neden buraya getirildim?" diyerek kendime olan kızgınlığımı körüklerken odanın kapısını çalma zahmetine girmeden kapıyı açtım. Masanın diğer tarafında oturan amcam bu ani girişi beklemediğinden irkilerek doğrulduğunda "Kolay gelsin," diye mırıldandım. Üzerime yapışan bu ciddiyetsiz ve kural tanımaz hali bir türlü atamıyordum.
Amcam ciddi bir ifadeyle gözlerini üzerimde gezindirdi ve bir eliyle az önce okuduğu belgeleri masanın ortasına ittirirken "Otur," dedi.
Yine sert bir sesle "Gerek yok," dedim. Birbirimize olan yakınlığımız odanın dışında kalmıştı zaten diğer türlüsünü ikimizde beceremezdik.
"O zaman direk söze giriyorum," dedi ve ellerini masanın üzerinde birleştirip, sırtını da deri koltuğuna yasladı. "Asel, okulun ikinci haftasında canını sıkmak istemiyorum ama hem amcan hem de hocan olarak seni uyarmak zorundayım. Önceki okulunda çıkardığın tüm olayları unut. Burada ne bir olay istiyorum ne de seni herhangi bir eylemin içinde görmek istiyorum." Tüm bu iğneleyici cümleler, bana Ankara'daki hayatımı sorgulatmıyor aksine ona özlem duymamı sağlıyordu. Babam hayatı boyunca ilk defa beni bir seçim için zorlamıştı. Hatta bana bir seçim şansı tanımadan kolumdan tutmuş ve buraya getirmişti. Yeni bir hayat ve yeni bir Asel Tekin sözleriyle beni koruyacaktı ya da o öyle olmasını ümit ediyordu.
Kollarımı göğsümde birleştirip, sessizce beni izleyen amcama baktım. Kırlaşmış saçları ve kırışan yüzüne baktığımda ona karşı öfkelenemiyor ve babama olan benzerliğini görüyordum. "Amca," dedim. "Bir sorun olacağını sanmıyorum." Bunu söylerken ben bile kendime inanmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
General FictionBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...