Merhaba...
Aramıza yeni katılan arkadaşları vesilesi ile bir özel bölüm yazmak istedim. Tabi bu bölümde tekrar Deniz Asel zamana dönüyoruz. Yani Ali ve Asel bu bölümde yok.
Umarım seversiniz.
Yazdığını her yorum beni inanılmaz mutlu ediyor. Sizleri çok seviyorum.
---
Korku, yaşamayan insana kendini her daim soyut bir duygu gibi hissettirir. Sonunda korku dolu bir odaya bile düşünmeden girebilirsiniz. Bunun temelinde korkuyu basitleştirmek yatıyordur. Ne zaman bir adım atarsınız ve korku içinizde belirir o zaman dünyanın en somut duygusu diye düşünürsünüz. Korku bir perde olur. Bir engel olur. Her an biraz daha panik duygusu ile onun ne kadar somut olabildiğine şahit olursunuz. Geri adım atmak ya da olduğunuz yerde kalmak ise sizin karakterinizin bir parçasıdır.
Deniz Asel, mutfakta salata için domatesleri ağır bir şekilde keserken içindeki korkunun ona geri adım attırmayacağını biliyordu. Ali'yi sinirlendirmiş olmak ve onu kaybetme korkusu onu deli edecek gibi olsa da bir türlü sakinleşemiyordu.
Başını geriye doğru atıp kendi kendine "Sakin ol," diye mırıldandı. Bu kendisine verdiği bir emir gibiydi. Tekrar başını önüne eğip son domatesi de küp şeklinde doğradı. Ahşap kesme tahtasında biriken domatesleri avuç içlerine alıp salata kasesine bırakırken kapı sesini işitti. Kirli ellerini suyun altında yıkarken bir taraftan gelenin Ali olmaması için dua ediyordu. Ama dua etmek için geç kalmıştı.
Ali eve gürültülü bir şekilde girdikten sonra elindeki defteri yere fırlattı. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra hızlı adımlarla müzik sesinin geldiği mutfağa yöneldi. Ali mutfak kapısına geldiğinde Deniz, ellerini lavaboda yıkıyordu. Ali'nin bir anda kalbi sinirden değil aşktan atlamaya başlamıştı. Kıvırcık saçlarını tepesinde toplamış olan Deniz'in ince parmaklarını bile saatlerce izleyebilirdi. Deli gibi onu sarıp sarmalamak istiyordu ama bunu yapmayacaktı. Boş mutfak masasının sandalyesini çekip oturduğunda Deniz ona doğru döndü.
Ali bir eliyle şakaklarına bastırırken "Otur," dedi ve bunu asla Deniz'in yapmayacağını biliyordu.
Deniz alaylı bir ifadeyle "Anlayamadım," dedi.
Ali elini şakaklarından çekip Deniz'in o kör edici keskin gözlerine baktı. Sinirle ellerini sıkarken "Otur," dedi.
Deniz inadına yapar gibi kalçasını mutfak tezgahına yasladı. Ellerini mavi önlüğe sildikten sonra kollarını göğsünde birleştirdi. "Ayakta durmak istiyorum," dediğinde Ali onun yüzüne düşen bir tutam saçını izliyordu. İçinden ne kadar sert olmaya çalışırsa çalışsın onu bu kadar severken hep zorlanıyordu.
"Deniz şuraya oturur musun?" derken yüzünde gergin bir tebessüm belirdi.
Tebessümü Deniz'in içini yakmaya yeterliydi. Ali'ye o kadar sinirliydi ki bir tebessümün kendisini yumuşatmasına izin vermeyecekti. "Hayır," dedi.
"Asla beni dinlemeyeceksin değil mi? Senin için bir değerim yok. Beni dinlemek bile istemiyorsun."
"Seni hep dinlemeye çalıştım ve sonuç?" Deniz, Ali'nin aksine onunla alay ediyor gibi davranıyordu. Ve bu Ali'yi daha fazla sinirlendiriyordu.
Ali sakin olmaya çabalarken "Neden beni beklemeden eve geldin?" diye sordu.
Deniz umursamaz bir şekilde omuz silktikten sonra "Akşama misafir var diye geldim," dedi. "Anneannem ve dedem hastaneye gittikleri için misafire hazırlığı ben yaptım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
Ficción GeneralBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...