"Babama olan güvenimse asla kırılmayacak dayanak noktamdı."
Akrep ile yelkovanın hızına ne zaman ihtiyacım olsa beni her seferinde yarı yolda bırakıyorlardı. Tam şu an da yine beni bir başıma bırakmışlardı. Bir sorgu odasına mahkum olmuş akrep ile yelkovanın birbirini daha hızlı kovalamasını istiyordum. Belirsizlik beni yoruyordu. Küçük bir sorgu odasında sadece ben vardım. Düşünmemek elde değil. Güzel şeyleri düşünmek ise her an daha da imkansızlaşıyordu.
Odanın dört bir yanını gezdikten sonra tekrar sandalyeye oturdum. Dakikalar önce uykunun tatlı kollarına çeken masanın üzerine tekrar başımı ağır bir hareketle bıraktım. Sürekli uyumaya çalışarak kendi belirsizliğimi engellemeye çalışıyordum.
Boş midemin isyanı ile uyumak zor olsa da sonunda kısa süreli de olsa sızmayı başarıyordum. Defalarca yemem için getirilen tepsiye dokunmamıştım. Yeme isteği ve karnımın amansız çağrıları beni yıldırsa da ağzıma koyacağım bir lokmanın düşüncesi bile ekşi bir suyu ağzıma getiriyordu. Daha önce kustuğum odanın köşesine takıldı gözlerim. Oraya bakmak da beni tekrar kusmanın eşiğine getirdi.
Belirsiz ışıkla kapanmaya hazır olan gözlerim açılan kapının sesiyle tekrar aralandı. Gücüm tükenmiş gibi ağır bir şekilde başımı masadan ayırıp kapıya baktığımda gri bir takım elbise içindeki babam ile göz göze geldim. Koşarak ona sarılmak istedim ama büyük ihtimalle bir sanrı olduğunu düşündüm. Elinde deri çantası ile orada öylece duruyordu. Gözlerim her geçen an netliğini kaybediyordu.
Yorgun bir sesle "Ne kadar süredir buradayım?" diye sordum. Cevap alamayacağımı düşünüyordum. Gözlerime netlik kazandırmak istesem de başımın hafif dönmesi ile birleşince mümkün olmuyordu. Hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığım babamın gelir gelmez bu soruyu beklemediğini yüzündeki şaşkınlıktan anladım.
"Üç gün," dediğinde bilincimi kaybettiğimi ya da belirsiz kabuslarımdan biri olduğunu düşündüm. Büyük ihtimalle karşımdaki babam değildi. Belki beni sorgulamak için buraya gelen birinde babamı görüyordum ya da bir rüyadaydım.
Tekrar başımı masaya bırakacağım sırada yanıma yaklaştı. "Kızım," diyerek yüzümü iki elinin arasına aldı. Gözleri yüzümü dikkatle inceliyordu. "İyi misin?" diye sordu titreyen sesiyle.
"Rüya," diye fısıldadım. Daha çok kendimi inandırmak için fısıldadım. Bir rüyanın rehavetine kapılmamak için. Bir umudun peşine tutulmamak için fısıldadım.
Yutkunurken boynunda belirginleşen damarda işaret parmağımı gezdirdim. "Asel, korkutma beni lütfen," diye mırıldandı.
"Korkma baba bu bir rüya," dediğim de yüzümdeki elleri sıkılaştı.
Bir süre bir şey söylemeden beni izledi. "Rüya değil. Buradayım," dediğinde sesindeki gerçekliği hissettim. Gözlerimi kapattım ve bir süre hareket etmeden o şekilde kaldım. Gözlerimi açarsam gidecek diye korksam da gözlerimi araladım. Elleri hala yüzümün iki tarafındaydı. Bana güven aşılayan kokusu ise buram buram içime akıyordu.
Gözlerimden bir damla ellerinin arasına düştü. "Geç kaldın," dedim kırgın bir sesle.
Üzgün bir ifadeyle "Engellediler," diye fısıldadı.
Ayağa kalktım. Ellerini yüzümden çekmemesi için iki elimi ellerinin üzerine koydum. İkimizde ayakta ve göz göze bir süre sessizce durduk. Ellerimi onun ellerinin üzerinden çekip onun bana yaptığı gibi yüzünü iki elimin arasına aldım. Yeni tıraş ettiği tenindeki tıraş losyonunun kokusunu içime çektim. Ağlamaklı ve yorgun bir sesle "Bekledim seni," dediğimde dudağının kıvrılan kenarına gözleri yaşlarla dolmuştu. Gözaltları yorgun, zayıflayan yüzünde kırışıklıklar belirginleşmiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
Ficción GeneralBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...