"Kalemi aşk fısıldayan herkes şahit olsun ki aramızdaki tarifi imkansız olan bu duygular bizim karanlığımızı devrime götürecektir."
İnsanların hayatında her zaman bir 'zor an' olmuştur. Ama bunun bir limiti olmalıydı ve bir yerde bu hakkımızı tüketmiş olmalıydık. Ne yazık ki benim hakkım bir tülü bitmiyor ve ben her seferinde kendimi o zor anda buluyordum.Selim, salondaki koltuğa kendini atmış otururken kafamın için de dönen düşünceler tüylerimi ürpertiyordu. Annemin uzattığı bir bardak suyu içip bir süre daha dinlendi. O dinlendikçe ve konuşma süreci uzadıkça benim de sinirlerim bozuluyordu. Herkes bavullarını bir köşeye atmış Selim'in ne diyeceğini ya da buraya neden geldiğini merak ediyordu.
Bir eli hala hızla atan göğsünde, gözleri beni buldu. "Gidiyordunuz değil mi?" diye sorduğunda "Evet," diyerek kısa bir cevap verdim. Zaten içimdeki panik benim uzun bir cümle kurmama engel olurdu.
Derin bir nefes aldı. "Burada kalmanız gerekiyor," dedi sanki biraz daha uzun konuşsa onu döveceklerdi.
"Neden?" diye soran Necdet Bey'e baktığımda kaşlarını çatmış, iki elini beline koymuş Selim'i inceliyordu. O da fazlasıyla tedirgin olmuştu.
"Tüm ülkede az da olsa sıkıyönetim ilan edildi tabi İstanbul da bu durumdan fazlasıyla nasibini aldı. Şimdi sizin uzun bir otobüs yolculuğunuzun sonunu da pekiyi göremiyorum. Aslında Asel'in amcası Mustafa abi ile size ulaşmayı denedik ama ne yazık ki ulaşamadık. Çareyi benim buraya gelmemde bulduk. Mustafa abi de küçük Ali'yi alıp gelecek, " dediğinde ağzım bir karış açık Selim'i dinlerken Ali'nin adının geçmesiyle yüreğime bir acı saplandı.
Mahkum annesinin yanından alarak özgürlüğe bir aileye kavuşmasını sağlamak için yanımıza aldığımız Ali'yi yine bir yalnızlığa mahkum edişimizden nefret ettim. Sinirlendim ama en çok da kendime sinirlendim. Günün birinde güzel bir anne olamayacak olmama sinirlendim. Belki de bir ömür bu durumda eksik olan ben olacaktım. Ali mükemmel bir baba olacak ama ben ilgili bir anne olamayacaktım.
"Ali serbest kaldı ama?" diyen Necdet bey beni düştüğüm çukurdan bir an çıkarmayı başardı.
"Şartlı tahliye gibi," diyerek onu düzelten de babam olmuştu. Bir koltuğun kenarına tutunarak dizlerimin üzerine ağır ağır kendimi bıraktım.
Ali sanki durumumuz normalmiş gibi bana doğru eğilerek "İyi misin?" diye sordu. "Çok iyiyim," dedim alay eder gibi.
Dizlerimde kuvvet kalmamıştı ve bunun sebebi bir korku değildi. Bunun sebebi yorgunluktu. Artık bedenimden ziyade ruhum ve beynim yorulmuştu. Hiçbir şey son bulmuyor ve nefes almamıza izin vermiyordu.
Necdet Bey omuzlarını indirerek koltuğun ucuna oturduğunda "Peki şimdi ne olacak?" diye sorarak sanırım hepimizin aklındaki soruyu seslendiren kişi oldu.
Kararlı bir sesle Necdet Bey'in yanına oturan babam "Ben Ali'nin avukatıyım. Ve kötü hiçbir şey olmayacak," dediğinde dudaklarıma belli belirsiz bir tebessüm yerleşti.
Necdet Bey, "Orta da idam lakırdıları dönüyor Kemal Bey," dediğinde 'idam' kelimesi kafamın içindeki çığlıklara sebep olmuştu.
İdam.
İdam.
İdam.
Kulağımın dibinde sanki birisi bu kelimeyi tekrarlıyordu. Dişlerimi dudaklarıma geçirdim. Ali tam karşıma oturup bağdaş kurduğunda gözleri dikkatle beni süzüyordu.
"İdam dedikleri şey öyle kolay bir durum değil. Türkiye Avrupa konseyinden ihraç edilebilir ve ortak Pazar bozulabilir." Babama güvenmek istiyordum. Her konuda gözü kapalı peşinden gideceğim babama bu konuda da güvenmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
Ficción GeneralBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...