" Etrafımdaki renkler anlamını kaybediyor."
ALİ BOZOK – Anlatımıyla-
"Ve tıpkı eski, acıklı hikayelerde ki gibi yalınayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek." Mırıldandım kendi kendime. Asel yoktu ve beni benden başka dinleyen de yoktu. Yetimliğimi iliklerime kadar yaşatan kadın. Kendimi bir Nazım dizesinde buldum, yine ve yeniden. Bulmak istediğim sen iken ben yine kendimi buluyordum.
Polis merkezinin koridorunda soğuk zemine çökerken akrep bu sefer yelkovanı bir âşık gibi kovalasın istedim. Bildiğim tüm duaları ettim. Olmadı. Asel'den sonra akrep, yelkovana küstü. Sanki onlarda bizimle beraber bir bilinmezliğe sürüklendi. Başımı soğuk duvara doğru yasladım. Selim yanıma sıcak bir çay ve üç paket sigarayı bırakıp sessizce yanıma çöktü.
"Çaresizlik," dedi. Benden daha iyi bilebilirmiş gibi. Gülmek istedim ama tüm gülüşlerim Asel'in yokluğu ile tükenmişti. Aslında sadece gülüşlerim değil, ben de yok oluyordum. Üç gün, bitti. Ben bittim. Dünya bitmedi. Kargaşa bitmedi. Çaresizlik bitmedi. "Ölü gibisin," dedi. Ben konuşmadıkça o konuşuyordu. Üç gündür benimle beraber Asel'i arayan Selim'in de benden farkı yoktu. Belki de ilk defa onu kardeş gibi sevdiğini görüyordum. Benimle beraber çırpındıkça o da batıyordu. Ben ölüyorsam o da can çekişiyordu.
Bize doğru gelen polise bakmak için hafifçe ağrıdan sızlayan başımı kaldırdım. "Ali Bey," dedi. Cevap vermedim. "Tekrar o gecenin üzerinden geçebilir miyiz?" diye sordu. Ona karşılık veren Selim oldu. "Kaç defa daha anlattıracaksınız?" Selim'in sinirini haklı bulmuştum. Ben anlatmaktan bıkmıştım onlar ise anlattırmaktan bıkmıyordu.
Genç polis memuru bir eliyle başını kaşıyarak "Sizi her defasında zorladığımızın farkındayım. Bir ayrıntıyı atlamak istemiyorum," dediğinde yanımda duran sigara paketini cebime atıp yerini artık ezberlediğim sorgu odasına girdim. Selim orada kalırken polis memuru da peşimden geldi. Ben sandalyeye oturup sigaramı yakarken o da metal masanın diğer tarafındaki sandalyeye oturdu.
Dumanı bir daha içime çekemeyecekmişçesine gibi solurken "Dinliyorum," diye fısıldadı. Keşke dinleyen ben olsaydım. Üç günlük amansız arayışın sonucunda güzel bir haber dinleyebilseydim. Sesli bir nefesi dışarıya bırakırken "Asel'i babasının yanında hastane odasında bıraktım," diyerek konuşmayı başlattım.
"Neden tekti?" diye sorumu bölünce ifadesiz bir şekilde gözlerimi koyu kahverengi gözlerine sabitledim.
"Annesi günlerdir Kemal Bey'in başındaydı. O gün Asel refakatçi olacak ve annesi de eve gidip biraz istirahat edecekti. Bu yüzden annesini eve bırakmak için Handan Tekin ile beraber hastaneden çıktım. Handan Hanım evine girdi ve ben de kendi ailemle yaşadığım daireye geçtim."
"Aynı apartmanda mı kalıyorsunuz?" diye saçma bir soruyla araya girince sigaramı metal masanın üzerinde söndürdüm.
"Bir daha sözümü kesecekseniz," diye neredeyse tükürür gibi konuştuğumda yutkunarak geriye yaslandı. Sigara paketini masaya bırakmadan bir dal alıp kibrit ile yaktım. Sağ elimle sigarayı dudaklarım arasına götürürken, sol elimin parmakları ile masada anlamsız bir ritim tutuyordum.
"Eve girdiğimde bir huzursuzluk hissettim. Onu orada tek bırakmak saçmaydı ama Asel söz dinlemezdi. Tabi ben de dinlemezdim. Babanın başında ben kalayım dediğimde tabi ki kabul etmeyecekti. Ama beraber kalabiliriz diye düşünüp hızlıca çıktım. O saatte kolay bir şekilde vasıta bulamayacağım için uzun bir süre yürümek zorunda kaldım. Hastanenin bahçesine girdiğimde huzursuzluk sanki beni boğuyordu. Ama sakince binaya girip Kemal Bey'in odasına girdim. Hafif uykulu gözleri ile doğrulmuş su içiyordu. Asel'i sordum. 'Bilmiyorum' diye cevap verdi. Birkaç adımda pencere kenarına ulaştım. Bahçede yoktu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
Ficção GeralBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...