69 - "Ölüm"

2.8K 218 54
                                    

"Umut, tutunduğum son dal burada kırıldı."

İnfaz kararları günden güne sanki birer netlik kazanıyordu. Çırpındıkça, sanıyorum ki bizler batıyorduk. Acımasız bir hayatın, birer kurbanları olarak, tüm yollarımız kapatılıyordu. Üstü kapalı tüm açıklamalar, medya ve meclisten gelen haberlerden çıkarılan tek sonuç vardı; "İnfazlar kesinleşiyor."

Babam, ona yardım etmeye gönüllü avukat arkadaşları ve yardımı dokunabilecek her arkadaşı sıkı bir çalışma halindeydi. Tüm bunlar için Ankara ve İstanbul arasında koşup duruyordu. Ali ve diğer on yedi kişi için çırpınıyordu. Deniz, Yusuf, Hüseyin her biri onun için en az Ali kadar mühimdi. Her birinin savunmasıyla tek tek ilgileniyor ama umut veren bir sonuç elde edemiyorlardı.

Annemle, evin etrafında yürürken aklımda dolananlarda yine infaz kararlarıydı. Her gün sanki bir öncekinin daha da kararan bir haliydi. Nefesim kesildiğinde, evin önüne gelmiştik.

Yorgunluktan iki büklüm olurken, ellerimle dizlerime tutundum. "Ne oldu?" diye soran anneme bakmak için başımı hafifçe kaldırdım.

Saçlarım terden sırılsıklam olmuş, aramıza bir perde gibi düşüyordu. "Yoruldum," dedim. "Hamileler kilo almalarıyla bilinir ama ben bu gidişle daha çok zayıflayacağım, Handan Sultan."

"Doğuma hazırlık bunlar," dedi ve koluma girip doğrulmama yardımcı oldu. "Kolay bir doğum geçir ve benim gibi ölümle cebelleşme diye uğraşıyorum," dediğinde yanlış bir kelimeyi kullandığını fark edip sustu. Ölüm, ağızda zehir gibi dağılan ve aydınlanma yaşatan lanet bir kelimeydi. "Özür dilerim." dediğinde sakince başımı salladım. Anlık tepkilerimi artık kontrol etmeyi öğrenmeye başlıyordum. İçimde kopan fırtınaların aksine dışarıya sakin bir görüntü vermeye çalışma konusunda biraz iyi olmaya başlamıştım.

Annemin kolunda eve girdiğimizde ayakkabılarımı bir köşeye fırlattım. Üzerimdeki kalın hırkayı da salona girdiğimde koltuğun üzerine attım. Babam, çalışma masasına çevirdiği yemek masasında otururken başını kaldırıp bana baktı. "Nasıl gidiyor?"

"İyi," dedim ve omuz silktim. Kendimi koltuğa bıraktım. İyi olmak ya da iyi olmaya çalışmak gibi bir gayretim yoktu ve olmayacaktı ama bu kısa durum belirten kelime dilime yapışmıştı.

Gözlüklerini çıkarıp kâğıtların üzerine bıraktığında, karşısında oturan Rıza'nın elindeki dosyayı altını çize çize okuduğu gördüm. Bir bilmece ya da onlarca kelimenin arasına sıkıştırılan bir ipucunu bulmak için çırpınıyor gibi duruyordu. Nevzat ise masada sürekli bir şeyler yazıyordu.

"Ne kadar iyi?" diye soran babama baktığımda kuşkulu gözleriyle beni incelemeye başladı. Hamileliğimden dolayı oldukça tedirginlerdi ve bunu bana hissettirmediklerini düşünseler de gayet net bir şekilde farkındaydım.

Küçük Ali, balkondan geldiğimi görerek koşarak kucağıma atladığında onu belinden kavrayarak kucağıma oturtmasına yardımcı oldum. "Şu an daha iyiyim," dedim dudaklarım Ali'nin saçlarına dokunurken. Babam daha fazla bir şey söylemedi ve tekrar gözlüklerini takıp, çalışmasına döndü.

Halının üzerine bağdaş kurarak oturan Veysel, orada yokmuşuz gibi davranmayı kesip başını kaldırdı. "Eylem için ne diyorsun?" diye sordu. Hazırlığımızın çoğu tamamlanmıştı. Yarın Kızılay Meydanı'nı biz dolduracaktık.

"Her şey güzel olacak," dedim. Zaten daha fazlasını söylemek gibi bir düşüncem yoktu. Bu yola çıkmayı aklıma koymuştum ve vazgeçmeye niyetim yoktu. Biz bir çığlık atıp, insanların da bizimle beraber çığlık atmasını sağlayacaktık. Birileri bu infazların ne kadar kara bir karar olduğunu fark etmeliydi.

Solumdaki Devrim [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin