20 - "Kaşağı"

3.8K 357 43
                                    

"Cennetin yağmurunda ıslanırken cehennemi yaşıyordum."

Çığlıklar yetişkin bir insana birden fazla duyguyu yaşatabilir. Peki, on yaşındaki küçük bir kız için neler ifade edebilirdi işte bunu tam olarak bilemiyordum. Kendimi kafesinden kaçmak için bulduğu boşluğa sıkışan bir kuş gibi hissediyordum.

"Asel," diye bağıran annemin sesini ilk anda tanıdım. Bir rüyanın içinde olduğumu düşündüm.

Annemin feryatları irkilerek uyanmama sebep olduğunda bir rüyada olduğumu düşünüp derin bir nefes aldım. Bir elimde babamın doğum günümde aldığı ince hikaye kitabı ile doğrulduğumda öksürüyordum. Ağzımın içinde iğrenç bir tat ve sıcaklık var. Gözlerim yanıyor.

Az önce uyuyakaldığım kanepenin üstünde ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Karşımda boyum kadar alevlerle savaşacak gücümün olmadığına çok eminim. Perdenin aralık yerinden bahçeyi görüyorum. Annemin feryatları kalbimin teklemesine sebep oluyor. Ağlayamıyorum çünkü çok küçüğüm ve karşımdaki manzaranın sonuçlarını kestiremiyorum. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya çalışıyorum. Ama boğazım yanıyor. Salonun çıkışına baktığımda "kaçabilirim," diyorum. Ama buna cesaret edecek gücüm yok. Üstelik alevler beni korkutuyor. Elimde Ömer Seyfettin'in Kaşağı isimli öyküsü duruyor. Sıkıca göğsüme bastırıyorum.

Küçük bedenim pes ediyor. Kahraman babam bu sefer kızını kurtaramayacak. Kanepenin kenarına çöküyorum. Alevler halıyı da tamamen esir alırken ben bir umut babamı bekliyorum. Sonra vazgeçiyorum. Babam da benimle burada kalırsa diye daha gelmeyen babam için korkuyorum. "O ölmesin," diyorum. Küçücük kalbimle onun yerine ölmeyi diliyorum. Gözlerim dayanamıyor ve ağlamaya başlıyorum. Babam beni bırakmaz, biliyorum. Biz hafta sonu parka gidecektik. Bana söz verdi. Her çocuk gibi 'anne' sözcüğü ile ağlamak isterdim ama ben 'baba' diyerek ağlamaya başlıyorum. Ağlıyorum. Kendimi kaybedercesine ağlıyorum. "Çok sıcak," diye bağırıyorum. "Baba," diye haykırıyorum. Hıçkırıklarımın arasından "Daha kitabımı bitirmedim," diye fısıldıyorum. Sanki kitabımı bitiremeden ölemezmişim gibi geliyor...

Demir parmaklıkların gürültüsü uyanmama sebep olduğunda gördüklerimin etkisi ile derin bir nefes aldım. Kabus mu rüya mı karar veremiyordum. Görevli metal bir tablada getirdiği yemekleri nezarethanenin girişine bırakırken, ben kolumdaki kazağı çekiştirip ıslak yüzümü kurulamaya çalıştım. Göğsümde yine Ömer Seyfettin'in Kaşağı kitabı vardı. Birisi elimden alacakmış gibi kitabı göğsüme bastırdım. Getirdikleri siyah tayt ve uzun örgü kazağımla üşümemem gerekirdi. Ama ben aynı anda hem üşüyor hem de yanıyordum.

Evimizde çıkan o yangından beni kurtaran babam olmuştu. Hayatını tehlikeye atmıştı. Çünkü ben onun küçük aşkıydım. Nasıl o benim ilk aşkımsa...

Öykü kitabını da beraberimiz de çıkarmıştık. Bu kitabı dün bana getirdiğinde "Bunu bitirmeden seni buradan kurtaracağım," demişti. Kemal Tekin gençlik yıllarına dönerek avukatlığa soyunmuştu. Bu duruma kendi kendime güldüm. Yine kızının tek kahramanı olacaktı. O da biliyordu ki bu sefer başım fena halde dertteydi. Doğrulup kitabı yanıma bıraktım. İncecik kitabı ağır ağır okuyordum ki, o bitmeden babam beni kurtarabilsin diye...

Bir yanılgının peşinden koşmuştum. Zannetmiştim ki; bu sefer yangının dev alevlerinden beni kurtaran Ali olacaktı. Ali ise beni yanıltarak, yangının en şiddetli bölgesinde terk etmişti. Şimdi yanıyordum. Boğazım bir çöl kadar kuru ve alevler cehennem kadar sıcak...

Nasıl da tuzla buz etmişti, beni...

Kalbimi...

Güvensizliği sanki beni yok etmişti. Görmediğim Ali'yi görmek bana ağır gelmişti. Davası ve kardeşim dediği insanlara gözü kapalı inanan bu adam beni bulanıklaştırmıştı. Şimdi halim tirajı komik bir hal gibi geliyordu. Bir tarafım bu duruma kahkahalar atmayı istiyordu. Gözlerim ise aylarca bitmeyecek şiddetli bir ağlamayı başlatmak istiyordu.

Solumdaki Devrim [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin