15 - "Sevgili"

5.8K 369 32
                                    

"Tanıdıkça sever miydim, tanımadan sevdiğim bu adamı.. "


Gün ışığının rahatsız edici taraflarını gördükçe, karanlık her bir zerresi ile daha cazip geliyordu. Yine de bu benim sabahın erken saatlerinde kalkmama engel olamadı. Tüm gece ders çalışmamın en güzel tarafı sabaha kadar yanan soba olmuştu. Sıcacık odada yorganın da sıcaklığı ile daha da mayışıyordum. Kalkmak bir eziyet gibi geliyordu.

Homurdanarak yorganı ayağımla ittirdim. Ağrılarım ve morluklarım daha iyi haldeydi. Ama hala aynanın üzerindeki örtüyü kaldırmamıştım. Çıplak ayaklarımı sürüyerek odadan çıktım. Evin içinde derin bir sessizlik vardı. En ağır halimle banyoya doğru yürüdüm. Şansıma banyodaki soba da yanıyordu. Sıcacık bir duş almadan evden çıkmaya niyetim yoktu.

Banyodaki aynaya bir kere bile bakmadan hızla duşumu aldım. Odaya geçerken babamı, salonda bir elinde kahvesi ve gazetesiyle tekli koltukta otururken buldum. Saate bakılırsa büyük ihtimalle annem de şuan okuldaydı.

Üzerime koyu yeşil bir pantolon ile krem rengi bir kazak giyip mutfağa geçtim. Sınav haftası dokunulmazlığı ile sabah kahvaltı saatlerine yetişme zorunluluğum kalkmıştı. Bir ekmeğin arasına domates ve peynir koyup hala sıcak olan çaydan bir bardak alarak salona geçtim.

Babamın neşeli bir sesle "Günaydın," demesi günü tam olarak başlattı.

En az onun kadar neşeli bir tonla "Günaydın," diyerek karşılık verdim.

Üçlü koltuğa bağdaş kurarak oturduğumda babam elindeki gazeteyi kenara bıraktı. "Sınavlar nasıl geçiyor?" diye sordu. Sesindeki sert tonu bana kötü deme hakkını pek tanımıyor gibiydi.

Sınavlarım artık iyi geçmek zorundaydı. Alttan aldığım dersler benden çok babamın sinirini bozuyordu. Tüm hoş görüsüne rağmen Kemal Tekin'in asla çiğnenmeyecek kuralları vardı. "Güzel," dedim. Kısa ve net cevabıma başını sallamakla yetindi. Bu bir nevi bana uyarıydı.

Karnımı doyurduktan sonra çantamı ve montumu alarak evden çıktım. Durağa gidene kadar esen rüzgar sayesinde topladığım saçlarım dağıldı. Montun şapkasını kafama geçirip gelen minibüse bindim. Dalgın bir halde camdan yolları izlerken okul durağına geldiğimi fark ederek indim. Bahçeye girdiğimde gözlerim Ali'yi aramaya başlamıştı. İki gündür onu göremiyordum. Üstelik sınavlara da girmiyordu.

Binaya girdikten sonra ilk olarak kantine geçtim. Bir bardak çay alırken "Çok bencilsin. İkinci çay nerede?" diye eğlenceli bir sesle konuşan Ali Bozok tam arkamdaydı.

Ben hızla ona doğru döndüğümde o da kantinciden ikinci çayı alıp parayı bıraktı. "Neredesin sen?" Sesim anlamsız bir şekilde sert bir tonda çıkmıştı. Bunun için kendime kızsam da Ali çarpık bir gülümseme ile "Buradayım," dediğinde tüm kızgınlığım eriyip kayboldu.

Elindeki iki çayı gösterip "Gel," dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Üzerinde koyu yeşil montu, altında siyah bir pantolon vardı. Botlarının çamurlar içinde olması dikkatimi çekti. Ortalarda olmadığı zamanlarda ne yaptığını merak etsem de iç sesimi susturup peşinden gittim.

Arkadaşlarının olduğu masaya oturduğunda ben de yanındaki sandalyeye oturdum. Canan'ın gülen yüzü beni gördüğünde buz gibi bir ifadeye dönüştü. Dikkatimi Nevzat ile konuşan Ali'ye verip Canan'dan çektim. Gireceğimiz sınav üzerine yaptıkları eğlenceli kopya yöntemlerini gülümseyerek dinliyordum. Ali bugün farklıydı. Benim ciddi ve sert adamım gitmişti. En azından bugün daha çok gülümsüyordu.

Ben Ali'yi izlemeye dalmışken yanı başımıza gelen Selim, önce Ali'ye selam verdi. Sonrasında bana dönerek "Nasıl oldun Asel?" diye sordu.

Solumdaki Devrim [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin