**Bölüm içerisindeki Zeybek sahnesi için video ekledim. Aynı zamanda Asel'in düğünde giyeceği kıyafetlerin bir benzerini ekledim.
"Sınırlarını çizdiğim bu topraklar, bu yer, bu yurt benimdir. Sakın ola düşmanım bu yerlere göz dikmesin, bu topraklarda benden başkası barınamaz."
Uzun İbrahim EfeGözlerimi açmanın zorluğunu anlatacak kelimeler henüz dünyadaki hiçbir sözlükte bulunmuyordu. Sobadan gelen ısı ve o odunların hafif çıtırtıları bana ninni gibi geliyordu. Rahatsız bir uykunun sonucunda kalbimi sıkıştıran bir huzursuzluk vardı. Bu da benim yataktan çıkma isteğimi köreltiyordu.
Yorganı başıma kadar çekip babamın plak sesini hafifletmeye çalıştım ama pek mümkün olmadı. Benim aksime o neşeyle uyanmış olmalı ki Semiramis Pekkan'ın sesini tüm mahalleye dinletiyordu.
Uyumanın mümkün gibi durmuyordu. Bunu anlayarak üzerimdeki yorganı ayaklarımla yatağın ucuna ittirdim. Doğrulup yataktan ayaklarımı sarkıttığım da sanki bugünlük tüm enerjimi şuan bitirmiş gibi hissediyordum. Bir süre aynı şekilde durup halının desenlerini inceledim. Annemin gecenin bir vakti kıyafet denemeleri sayesinde kıyafetlerimle uyumuştum. Kırışan pantolonumu o görmeden değiştirmem gerekiyordu ama bunu yapmaya hiç halim yoktu.
Yerimden milim oynamadan çekmeceye uzandım ve siyah bir tayt ile üzerine uzun bir kazak buldum. Üzerimdekileri ağır hareketler çıkarıp onları giydiğimde daha rahat hissediyordum. Kahverengi kışlık terlikleri ayağıma geçirip neredeyse tabanlarda iz bırakacak şekilde ayaklarımı sürüyerek odadan çıktığımda kulağımın dibine son ses bağıran plağı camdan atma isteği ile dolup taştım.
Semiramis Pekkan'ı ve kulağıma hoş gelen her müziği severdim lakin bugün huysuz tarafımın pek müzik dinleyesi yoktu. Altın renkli gramofona "Seni öldürmek istiyorum," diye söylendim.
Mutfağa girdiğimde babamı elinde gazetesiyle annemi ise tezgahın önünde oyalanırken buldum. Babam bir anlık gazeteden bakışlarını bana çevirdi. "Ne bu surat?"
Başımı iki elimin arasına alıp dirseklerimle masaya dayandım. Aslında konuşmaya da halim yoktu ama yine de kendimi zorladım. "Kendimi altı çocuğu ile ortada kalmış, kocasının bakkala yüz lira borç yapmış, evine kocasının metresine yaptığı harcamalar yüzünden icra gelmiş kadın gibi hissediyorum. Hatta hepsini birden hissediyorum."
Babam bu söylediklerime kahkaha atarken annem ağzına attığı domatesi çiğnerken bana bakıyordu. "Hayal gücünün genişliği diyoruz biz buna," diyen babama bakmak için başımı hafifçe kaldırdım ve tekrar başımı eski konumuna getirdim.
"Doğru söylüyorsun. Benim bir kocam olması resmen ütopya."
"Senin bir kocan olur da sonu ne olur bilemiyorum." Babamın sesinden sabah sabah neşe akıyordu. Aslında saate bakınca pek sabah saatleri değildi. Bugün fazladan uyuma hakkı tanımışlardı sanırım.
"Tüm gün aylaklık edesim var." Konudan alakasız kendi kendime mırıldanmıştım. O sırada annemin sesli iç çekişiyle başımı kaldırdığımda babamın elindeki gazeteye eğilmiş olduğunu gördüm. Babamın da yüzü beyazlamış bir haldeydi.
Korkarak "Ne oldu?" diye sorarken bir tarafım kötü haberin kokusunu almıştı.
Annem bir gazeteye bir bana bakıp elini göğsüne koydu. "Allah'ım sen koru evlatlarımızı," dediğinde hafifçe doğrulup babamı elindeki gazeteyi aldım.
Atılan manşet cehennemin sıcaklığını bana getirmişti. Ben ilk sayfadaki haberde kullanılan fotoğrafa bakarken babam "Deniz'e vur emri çıkmış. Babası da gazeteler aracılığı ile ona sesleniyor," dedi ve bir öksürük ile boğazını temizledi. Diyecek hem çok şey vardı hem de hiçbir şey yoktu. Kelimeler de cümleler de şu nokta da anlamsızdı. Ne diyeceğimi bilmiyor hatta kestiremiyordum. Sessizce haberin tamamını okurken annemin yanıma bıraktığı çayı yudumluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
General FictionBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...