10 - "Kaçak"

6.6K 401 52
                                    

"sen beyaz bir kadınsın
uzaktaki
gözlerin aklımdan çıkmıyor
sen beyaz bir kadınsın
karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları dinliyor musun rüzgarda
yorgun başını üşümüş yastığına koyuyor musun
uyuyor musun..

// Atilla İlhan //

*

"Bir gün ben güleceğim ve sen o zaman yaşamaya başlayacaksın."

Dudaklarım onun teniyle temas ettiği anda infilak eden ruhum beni tamamen karıştırmaya yetmişti. Küçücük bir çocuk gibi onun karşısında her an erimeye hazır bir şekilde duruyordum. Alışık olmadığım duyguların esiri olmadan kendimi hızla odaya kapattım. Uyusam geçecek gibi gelmiyordu. Onun bana ait olma hissiyatı, aç olan ruhumu doyuruyor ve aynı zamanda mantığımı kahrediyordu. Benim ona ait olma hissim kendime ve düşüncelerime ihanet gibi geliyordu.

Sabaha kadar kendimi çelişkiler içine çekerek sızlanıp durdum. Gelen seslerden anladığım kadarıyla o da uyumamıştı. Sabah çıkarken odanın kapalı kapısının arkasından "Ben bakkala gidiyorum," dedikten sonra gitmiş bana da odadan dışarı çıkabilmem için olanak sağlamıştı.

Gelmesi geciktikçe stres bana hakim oluyordu. Ona bir şey olduğunu düşünmek beni delirtecek gibi oluyordu. Demlediğim çay ve hazırladığım kahvaltı masasına dokunmadan onun gelişini beklemekten başka çarem yoktu. Geldiğinde ne halde olacağımı kestiremiyor olsam da bir tarafım deli gibi onu merak ediyordu.

Pencerenin dibinden ayrılıp odaya girdim. Aynanın önüne geçip o gelmeden görüntüme bakma isteğimi gülünç buluyordum ama yapıyordum işte. Üzerimde siyah örgü uzun bir kazak ve altımda siyah bir tayt ile muhteşem göründüğümü söyleyemezdim. Saçlarımın açık halini gereksiz bularak her zamanki gibi tepemde topladım. Yüzüm solgun duruyordu ama tam olarak bendim. Bundan daha fazlası hiç olmamış bunun içinde çabalamamıştım.

Odadan çıkarken kapı sesini duydum. Kalbim hipodroma çıkmış bir at gibi koştururken, Ali elindeki poşetlerle beraber mutfağa girdi. Ben de peşinden girdiğim de arkası dönük halde ekmekleri hazır olan kahvaltı masasına bırakıyordu. Altında siyah pantolonu ve üzerinde kalın kabanıyla bile muhteşem görünüyordu. Siyah saçlarının üzerinde kar taneleri parlıyordu. Nefes nefese kalmış bir hali vardı.

Ona doğru bir adım attığımda yüzünü görebileceğim şekilde döndü. Yüzündeki huzursuzluk beni de huzursuz etmişti. Ama tüm huzursuzluğuna rağmen dudakları sağ yanağına doğru kıvrıldığında içimdeki fitili ateşlemişti. Bilseydi bir gülüşü ile beni dağıttığını yine güler miydi? Gülerdi.

Boğuk bir sesle "Günaydın," dediğin de ona yakınlaştım.

Soğuktan kızaran burnunun üzerine düşen erimek üzere olan bir kar tanesini, işaret parmağımla silerken "Günaydın," dedim. Şaşırıyordu ve şaşırdığında o koyu kahverengi gözlerinin büyüyerek bana bakması hoşuma gidiyordu. Karşılıklı durmuş onun gülüşünün zevkini çıkarırken üzerindeki kabanı gözlerini bir an bile ayırmadan çıkarıp boş olan sandalyenin üzerine bıraktı.

Kendime gelmem gerektiğini hatırlayarak derin bir nefes aldım. Gözlerimi onun bakışlarından kaçırırken ocağın üzerinde kaynamakta olan demliği gördüm. Hızlı bir şekilde demliği aldıktan sonra çay bardaklarını doldurdum. Benim kaçışımın aksine Ali gözlerini üzerimden çekmiyordu. Bu tavırları ise daha fazla gerilmeme sebep oluyordu.

Sandalyeyi çekip yerime otururken masanın köşesine iliştirdiği gazete gözüme çarptı. Gözlerimi Ali'ye bakmak için kaldırdığımda gülümsemesi silinmiş yerini gergin bir ifade almıştı. Bu ani değişim beni şaşırtmadı. Gazetenin ana sayfasında Ali, Veysel ve benim yan yana olduğumuz bir fotoğraf karesi vardı. Gözlerimi açıp kapattığım da yine aynı görüntü bana el sallıyordu.

Solumdaki Devrim [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin