* Bölümü okumaya başlamadan önce hemen uyarıyorum biraz +18 sahneler mevcuttur. :)
...
"Her dokunuşu bedenime yeni bir şiir yazıyordu."
Uyku, bazı durumlar da kaçış olabilir. Bazen ise sadece uyumak için uyurdum. Çok yorgun olduğum anlarda ise artık bünyem bu duruma dayanamaz ve farkına varmadan gözlerim kapanırdı. Şu birkaç gündür ise uyku kavramıma yeni bir tanesini ekledim. Üstelik bu durum anlatılamayacak kadar güzel hisler barındırıyordu.
Ali Bozok'un göğsünde başım, ince belimi sarmalayan kolu ve ağır ağır yüreğime işleyen o güzel erkeksiz kokusuyla uyumak nasıl anlatılır? Kelimeler bir araya gelip cümleler oluşturmaya utanır.
Perdenin aralığından sızarak gözlerime sert bir darbe indiren güneş ile beraber gözlerimi açıp, yanımda bana sıkıca sarılan adama baktım. Kirpikleri yüzüne yine bir perde gibi inmişti. Hafif aralık ağzından düzenli nefes alıyordu. Başımı boyun girintisine soktuğumda boğazını temizler gibi bir ses çıkardı. Belimdeki eli daha da sıkılaştı.
"Uyu dünya güzelim uyu," diye mırıldandığında başımı kaldırıp yüzüne bakmak istedim ama belimdeki elini saçlarımın üzerine getirip başımı kaldırmamı engelledi. Ben dudaklarımı aralayıp konuşacağım sırada o uykulu hoş bir sesle devam etti. "Sana bahçelerden getirdim uykuyu. Ela gözlerinde yapraklar yeşil yeşil." Durup derin bir nefes aldı. "Uyu dünya güzelim uyu. Uyu mışıl mışıl. Ninni." Sesi şiir okumaktan çıkmış artık ufak bir ninni gibi odanın içine süzülüyordu. "Uyu dünya güzelim uyu. Sana yıldızlardan getirdim uykuyu. Koyu mavi kadifeden." Gözlerimi kapatıp beni esir alması gereken uykuyu beklemeye başladım. "Uyu dünya güzelim uyu. Yüreğimdir başucunda bekleyen."
Saçımda hafif bir ezgi gibi dolanan parmakları, kulağıma ninnisini fısıldayan sesiyle uyku bir çember gibi etrafımda dönmeye başlamıştı. Uykuya dalmadan önce duyduğum son söz Ali'nin "Ninni." demesi olmuştu.
...
"Nasılsın?" diyerek başımda ateşimi ölçen Ali'ye baktım. Cezaevinden kurtulduğundan beri her an beni kontrol ediyordu. Bu biraz da onun tarzında bir kontrol etmeydi. Umursamaz görünüp evdeki kalabalığın sohbetlerine dalmışken bile ara sıra gözlerini üzerimde hissediyordum.
"İyiyim," derken yine tekli koltuğa kendimi bıraktım. Yerdeki battaniyeyi üzerime örten Ayşe'ye ters bir bakış attığımda Ali'nin beni delecek gibi duran gözleriyle karşılaşınca susmanın daha iyi olacağını anladım.
"Doktor çağıralım mı?" diye sorarken o da karşımdaki tekli koltuğa oturmuştu. Bacak bacak üstüne atıp sigarasını yaktığında bir elinde de çayı vardı.
"Hayır," diyerek kısa bir cevap verdiğimde tek kaşını kaldırıp dikkatlice beni süzmeye başladı. "İyiyim," dedim tekrar ama bana pek inanıyor gibi durmuyordu.
"Geri zekalı bu kız ya," diye bağırarak kendini üçlü koltuğa atan Nevzat benim kurtuluşum olduğundan bir haberdi. Başımı ona çevirdiğimde kimden bahsettiğini biliyordum. Ama bunu bilmeyen Ali "Kim o kız?" diye sordu şüpheli bir sesle.
Nevzat önce bana sonra Ali'ye bakıp "Zeynep," diye fısıldadı. Bir anda o bağıran ses tonu mırıltıya dönüşmüştü. Ayşe kollarını göğsünde bastırıp kendini Nevzat'ın yanına bırakırken ben de gülümseyerek Nevzat'a bakıyordum.
"Ne yaptı ki?" diye soran Ali ise şüpheli bakışlarla bizi süzüyordu.
"Her kadın gibi gereksiz bir konuşma sevdası var," diye söylenen Nevzat'ın yanında oturan Ayşe bir dirseğini hızla karnına geçirdi. Nevzat kısık bir çığlık atıp iki büklüm olurken ben de Ayşe'ye bakarak "Eline sağlık," diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solumdaki Devrim [Tamamlandı]
General FictionBir rüya gördüm, baba. Bir tarafı uçurum diğer tarafı sen. Nereye gideceğime karar vermek çok zor geldi. Karnımda o uçuruma dair küçük bir iz vardı. Ben ona aittim. O da bana... Bir sana baktım bir de uçurumun güzelliğine. Senin güvenli kollarını...