Geç de olsa bu bölümü de düzenleyebildiiim şimdi yeni bölümü yazmaya başladım ama birazcık bütünlemeye kaldığım için ona çalışmam gerektiği için devam edicek vaktim yok... Sınavımın sonrasında halletmeyi planlıyorum vee eğer birileri benim gibi yeniden başladıysa iyi okumalar diliyorum xx
-
İçeri adım atıp kapıda olan bakışlarımı salona doğru çevirdiğimde sinirli olduğunu net bir şekilde görebildiğim bir Alex ile göz göze gelmiştim. Birbirinin üzerine attığı bacaklarını sallıyor, kollarını göğüslerinin altında birleştirmiş kaşları çatık bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Oh Tanrım, sen gerçekten çekilmeyecek bir anne olacaksın." Bakışları ne demek istediğimi anlamadığını belirten bir hal aldığında sesimi daha kalın bir hale soktum ve "Odana, bir hafta televizyon yasak!" diye bağırdım. Bedenimi koltuğa bırakıp yanında yerimi aldım. "İşte aynen böyle diyecekmiş gibi duruyorsun."
"Saçmalama şapşal! Korkuttun beni, ciddiyim." Art arda özür dileyerek ona sırnaşmaya başladığımda yumuşaması çok zaman almamıştı ama biraz daha uğraşmam gerekiyordu sanki.
"Ama sana bir şey anlatmam lazım. Çok, çok önemli." Diyerek sızlanmamın üzerine bütün dikkatini bana verdi.
"Biriyle tanıştım." Dudaklarımı birbirine bastırıp tepkisini bekledim. Gözleri kocaman bir hal alıp dudakları şaşkınlıkla aralandı. Söyleyeceklerimi tahmin edebildiğini biliyordum çünkü artık birbirimizi tek bir kelime konuşmaya ihtiyaç duymadan bile anlayabiliyorduk. "Ve bu bir erkek, karşı komşumuz, hatta... Sanırım gerçekten çok şirin."
"Sanırım mı?! Tanrı aşkına neden susuyorsun? Anlatsana!"
"Tamam, başlıyorum." Olan, konuşulan her şeyi sırayla tek bir nokta bile atlamadan anlatıyor, onun yüzündeki tepkileri inceliyordum. Söyleyeceklerimi tamamladığımda "Kısacası arayarak belki birazcık her şeyi mahvetmiş olabilirsin." Diyerek ona takılmıştım. O ise beni umursamamıştı bile.
"Ondan hoşlandın değil mi? Ah bunu sormama gerek yok ki yüzünden görebiliyorum!"
"Hoşlanmak denmez ona şapşal, sadece hoş bir çocuktu işte o kadar." Omuzlarımı silktim. Doğruyu söylüyordum, buna hoşlanmak denmezdi ki ya da ben öyle düşünüyordum.
"Ülkeye giriş yapalı birkaç saat oldu, sürtük. Gerçekten biraz yavaşlamalısın." Sırtımdaki yastığı hızla kavrayıp yüzüne doğru vurduğumda aldığı darbe ile afallamıştı.
"Kapa çeneni, Alex!"
**
"Mels!" Alex'in salondan bağırışının yazı tura atarak seçtiğimiz odama kadar ulaşması ile sesli bir nefes vererek uzandığım yataktan kalktım ve salona, yanına gittim. Omzumu duvara dayadığımda meraklı gözlerle söyleyeceği şeyin ne olduğunu öğrenmeyi bekliyordum.
"Açım, hem de deli gibi!" Bana bu bilgiyi vermesinin amacının bir şeyler yemeye gitmemiz için olduğunu biliyordum ama geçen birkaç saat içinde Ed konusunda beni sürekli sinir edip durmuştu ve biraz da benim onun sinirini bozmamın pek bir sakıncası olmazdı sanırım ha?
"Ah şuna bak ki ben değilim." Yüzüme geniş bir gülümseme yaydım, gözlerini devirip seslice nefesini vermişti.
"Bunun nedeni Edward ile pizzacıya giderek bana ihanet etmen olabilir mi acaba?" Oh... Doğru bir noktaya değinmişti ve bana da söyleyecek söz bırakmamıştı.
"Tamam tamam, alışverişe çıkalım olur mu? Canın her ne istiyor ise onu yaparız." Ellerini birbirine kavuşturup gülümseyerek bana baktıktan sonra bir anda ayağa fırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...