"Günaydın!" salona girdikten sonra tekli koltuğa gömüldüm. Babam gazete okuyor, Kyle ise koltuğa uzanmış gözleri kapalı bir şekilde babama neden erkenden uyandırıldığına dair bir şeyler geveliyordu. Gözüme sehpada duran ağzına kadar su dolu bardak çarptığında başımın üstünde bir ampul yanmış ve hızlı bir hareketle kalkıp onu elime almıştım.
"Uyan bakalım Kylie!" suyu Kyle'ın yüzüne boca edip kahkaha atarak salondan çıktım. Ed'in uyanıp uyanmadığını kontrol etmeliydim.
"Günaydın uykucu." Eliyle içeri geçmemi belirten bir hareket yaptı.
"Günaydın. Dün sana çok sıkıntı çıkarmadım değil mi? Uykum olunca biraz garip oluyorum da." Kendimi koltuğa atıp dizlerimi çektim. Kıkırdaması aklıma yapmış olabileceğim birkaç saçmalık getirmiş böylece başımı kollarımın arasına almıştım. "Tanrım... Ne yaptıysam hemen söyle. Hızlı ve acısız olsun."
"Aslında bir şey yapmadın." Başımı kollarım arasından çıkarıp 'Ciddi misin?' bakışı attım ama o hala kıkırdamaya devam ediyordu. Bu kesinlikle iyi olamazdı. Seslice nefesini verip konuşmaya devam etti. "Seni tutmam için özellikle düşmeni ve bunu özellikle yaptığını bana söylemeni saymazsak."
"Ciddi olamazsın. Düştüğümü hatırlıyorum ama rüya diye düşünmüştüm." Kendime doğru çektiğim dizlerimi indirip kalkmaya hazırlandım. "Bugün için bu kadar rezillik yeterli bu yüzden utancımla beraber odama gidiyorum." Ayağa kalkıp adımlarımı kapıya doğru çevirmiştim ama o adım atmama izin vermeden beni geri oturtmuştu.
"Hiçbir yere gitmiyorsun." Bunu sertçe söylemiş olması beni şaşırtmıştı. Yüzündeki belirgin olmayan kaşlarının çatılı duruşu, dudaklarındaki tepkisizlik söylediklerime sinirlenmiş olduğunu gösteriyordu.
"Neden sinirlendin ki sen şimdi?" yana doğru dönüp ondan cevap bekledim.
"Çünkü benden çekinmeye inatla devam ediyorsun. Yanımda rahat olmalısın. Yaptıklarından, söylediklerinden utanmamalısın. Seninle beraber, yaptıkların ve söylediklerin de hoşuma gidiyor zaten." Dizlerimin üzerinde duran elimi kavrayıp gözlerini benimkilere odakladı.
"Tamam," derin bir nefes aldım. "Artık çekinmek yok o zaman."
"Yok." Dedi net bir şekilde.
"Kahvaltıya gidelim mi? Acıkmaya başladım." Graham'in gelip Ed'in bacağına sürtünmesi sorduğum soruyu havada bırakmış ve ikimizin de ona odaklanmasına sebep olmuştu. Onu kucağıma aldım. "Hey ufaklık özlemişim seni." Bunu söylerken sesimin incelmesi üzerin Ed kısa bir süre kıkırdadı. Graham'in boynunu okşarken gözlerimi ona çevirip sert bir bakış attım.
"Gülünmeyecek gibi değilsin ki." Kıkırdamaya devam etti. Bakışlarımı daha da sertleştirdiğimde "Tamam susuyorum. Sen kahvaltıya git ben üstümü değiştirip geleceğim." Dedi ve yanımdan kalkarken burnumu sıktı. Yine.
"Buna alışabileceğimi düşünmüyorum." Aslında alışabilirdim. Hoşuma gitmişti bize özel olması. Tabii Alice'e de yaptıysa özel olmuyor. Kendi iç sesime göz devirip onu susturduktan sonra Graham'i koltuğa bırakıp kapıya doğru yöneldim.
"Alışacaksın Winchester merak etme." Ona dil çıkarıp evden çıktım.
**
Arabada hem arka koltuğa hem de Ed ile Kyle'ın ortasına oturmak zorunda kalmıştım. Ed ile yan yana olmaktan mutlu olsam da ortada oturuyor olmak mutluluğumu gölgede bırakıyordu. Yaklaşık iki saatlik yolumuz olması da üstüne ekleniyor ve her saniye oflamama sebep oluyordu.
"O kıyafetlerle rahatça balık tutabileceğini düşünüyor musun canım?" dedi babam dikiz aynasından bana bakarak.
"Sonuçta balıkçıların tulum giydiği oluyor. Benimki de modaya uygun hali diyebiliriz bence." Üstümde beyaz bir crop top ve her ne kadar askıları omzumda olmasa da bir kot tulum vardı. Yola baktığımda babam ile geldiğimiz golf sahasının oradan geçtiğimizi fark etmem ile başımı öndeki iki koltuğun arasına doğru uzatmam bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...