Bir başlığı olmayışından da görüldüğü gibi bu bi bölüm değil... Ed'in ağzından bi kesit birazcık kısa ama inanın bana bölüm en en kısa sürede -belki yarın belki yarından da yakın- gelicek, iyi okumalaar ❤️
-
Şanslı olmalıydık çünkü Melody'nin annesi teyzesinin yanında en az bir gün daha kalması gerektiğini söylemişti. Kyle'ı da bir gece daha arkadaşında kalması için ikna etmemizin sonucunda ise yalnız kalmıştık ve açıkçası neredeyse hiç baş başa kalamadığımızı da göz önüne alırsak bu durumdan fazlasıyla memnundum. Hatta son birkaç gündür daha huzurlu uyuduğumu söyleyebilirdim, bunu sağlayan da Melody'nin kollarımın arasındaki varlığıydı. Onunla uyuyabilmek, gözlerimi açtığımda ilk onu görmek dünyanın en güzel şeylerinden birkaçıydı sanırım.
Güneş ışığı içeri sızarken ben onun uyuyuşunu izliyordum. Saatlerce gözlerimi kırpmadan yapabileceğim tek şey buydu, yüzüne takındığı masum gülümsemesiyle uyuyuşunu izlemek. Ben parmaklarımı onun saçlarının arasında gezdirirken bir titreme sesi duymuştum, yatağın içinden bir yerden geliyordu.
Kısa süreli bir arayıştan sonra sesin sahibini bulmuştum. Melody'nin telefonuydu. Mesaj atanın ismini gördüğümde kaşlarım çatıldı. Bu piç hala nasıl ona mesaj atabiliyordu? Telefonu onda bile değildi ki. Georgia'dan dönmeden önce gördüğümüz ilk çöp konteynırına hem arabasının anahtarını hem de telefonunu atmıştık.
"Umarım beni öyle bırakıp gitmen küçük bir oyundur güzelim. Çünkü Virginia'ya döndüm ve seni bulduğumda evimize geri döneceğiz." –Brandon
Sinirle saçlarımı karıştırıp sesli bir nefes verdikten sonra Melody'i uyandırmamak için yavaş hareketlerle yataktan kalktım. Doğruyu söylemek gerekirse dönmesine sevinmiştim. Onunla yüzleşecektim, o küçük beynindeki düşüncelere son vermesini sağlayacaktım. Melody'nin artık benim sadece benim olduğunu anlayacaktı, anlamazsa da bir yolunu bulurdum.
Birkaç kez yüzüme su vurup kendime geldikten sonra kenara koyduğum telefonu elime aldım. Uzun süredir burada olsam da hala nereye nasıl gideceğimi öğrenememiştim, Alex'lerin evi ve lise dışında. Tercihimi liseden kullanıp Brandon'a oraya gelmesini belirten bir mesaj attım.
"Sadece küçük bir oyundu. On dakika sonra lisenin orada ol." –Melody
Yere atılmış pantolonumu altıma geçirdikten sonra beyaz tişörtümü aramaya başladım. Gözlerim yatakta bedenini duvara doğru çeviren Melody'e takıldığında tişörtümün onun üzerinde olduğunu fark ettim. İstemsiz gülümsemiştim. Alnına küçük bir öpücük kondurup elime geçen başka bir tişörtü hızla giydim. Melody'nin telefonunu da yanıma aldıktan sonra sessiz adımlarla evden çıktım ve liseye doğru yola koyuldum.
Ben lisenin girişinde sakinleşebilmek için ufak bir alanda dönüp dolaşırken "Tam tahmin ettiğim gibi." Diye bir mırıltı duyduğumda geldiğini anlamıştım. O iğrenç yüzünü gördüğüm an her şeyi unutmuş ve hızlı adımlarla üzerine yürüyerek iki elimle onu geldiği yöne doğru iteklemiştim.
"Ona bir daha yaklaştığını görürsem canını çok kötü yakarım, Brandon." Aramızda birkaç adım mesafe bırakmış ona tehditler savuruyordum.
"Ah adımı onun ağzından duymak daha iyi geliyordu. Altımda inlerken!" Son iki kelimeyi söylerken haykırması kelimelerin tekrar tekrar kulaklarımda çınlamasına sebep olmuştu. Onu yanağına attığım yumrukla yere indirdiğimde konuşmaya devam ediyordu. "Duymalıydın dostum. Eski günler gibiydi. Bekaretini kaybettiği günkü gibi..." ben ona vurmaya devam ettikçe sesi fısıltıya dönüşmüştü.
"Siktiğimin yalanlarını bırak! Öyle bir şey olmadı!" Ona inanmak istemiyordum sonuçta Melody 'Hiçbir şey olmadı.' Demişti. Ona inanamazdım.
"Sadece... Daha iyiydi dostum. Bilirsin... Eskiden deneyimsizdik. Bu sonuncu kesinlikle farklıydı." Anlık olarak gücünü toplamış ve beni üzerinden itmişti. Yumruğumdaki kanı üzerime sildim. "İnanmıyorsun değil mi?" alt dudağının kenarındaki kanı silerken ufak bir kahkaha attı. Yakalarından tutup ağacın dibindeki bedenini ayağa kaldırdım.
"Sen yalancı piçin tekisin. Sana neden inanayım ki?" diye bağırdığımda sırtını ağaca vurmuştum. Acıyla inlediğinde birkaç saniye durdu.
"Dövme... Onu ilk kez gördüm. Leğen kemiğinin orada... Kağıttan bir uçağın üstünde kollarını iki açmış bir kız silüeti." Dedi nefesleri arasında. Hayır hayır. Onun yakalarını bırakıp geriye birkaç adım attım. Bu olamazdı değil mi? Melody bana yalan söylemiş olamazdı.
"N-nasıl? Bu olamaz." Yüzüne zafer kazanmış gibi bir ifade takındığında başımı iki yana sallayarak kendime gelmiş ve yüzümdeki ifadeyi değiştirmiştim. Bunu ona tattırmayacaktım, dedikleri beni düşünmeye itmiş olsa bile göstermeyecektim. Bu yüzden daha fazla orada durmayı değil de eve yürümeyi tercih ettim.
Brandon'ın bahsettiği dövmeyi Melody'e İngiltere'de arkadaşım Kevin yapmıştı. Onun görmüş olması imkânsızdı. Ah Tanrım, kafayı yiyecektim! Ya dedikleri doğruysa? Bu... Her şeyi değiştirirdi. Ben daha bir aldatılmayı Melody sayesinde atlatmışken o da bana aynısını yapmış olamazdı.
Ne kadar sürede liseden eve dönmüştüm, anlayamamıştım bile. Olabildiğince kendi kendime sonuçlara varmamaya çalışıyordum. Önce Melody'den gereken cevapları isteyecektim.
Sikeyim! Anahtarı almayı unutmuştum. Derin bir nefes verip bir küfür mırıldandığımda kapıyı tıklatmaya başlamıştım bile. Kapı aralanınca karşımda Melody'nin endişeli gözleri belirmişti.
"Tanrı aşkına, neredeydin sen? Telefonumu da bulamadım, deliye dönecektim!" Kollarını sıkıca boynuma sardıktan sonra geriye doğru çekilip benden bir cevap bekledi. Onu hafifçe içeri doğru ilerlettim ve kapıyı kapattım. "Bir şey mi oldu? İyi misin?"
Her saniye kulaklarımda Brandon'ın söyledikleri yankılanıyordu. Parmaklarımı sinirle saçlarımın arasından geçirdim. "Oldu." Diyebildim sadece.
Parmaklarımın eklemlerindeki ufak yaraları fark etmiş olmalıydı ki zaten endişe ve merak dolu bakışları daha belirgin hale gelmiş, hızla elimi kavrayarak ne olduğuna bakmaya başlamıştı.
"Biriyle kavga mı ettin sen?!" Dediklerini doğru düzgün duymuyordum bile. Elimi parmakları arasından kurtarıp geriye doğru bir adım attım.
"Sana tek bir şey soracağım. Onunla yattın mı?" yumruklarımı sıkmış ondan cevap bekliyordum.
"Kimden bahsediyorsun sen?" yüzündeki ifadeden ne demek istediğimi anlamadığını görebiliyordum ama bu daha da sinirimi bozuyordu. Anlamak zorundaydı.
"Kimden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun, Melody!" Sesimi yükselterek üzerine doğru büyük bir adım attığımda yatağa oturmuş ve başını öne eğmişti. Anlamıştı, kimden bahsettiğimi biliyordu ve sadece bu hareketinden bile sorumun cevabını çıkarabiliyordum ama ona yine de soracaktım.
"O piç ile yattın mı?!"
-
Öncelikle ben çok kötü bi insanım biliyorum... Ne böyle mutsuz edici şeyler -ki sizi ne kadar etti bilemesem de şuan beni yazarken baya üzdü- ne de Ed'i böyle kavga ederken yazmak isterdim ama olan oldu yaptım bişiler ✋🏼
Açıkçası normalde bu kısım bi sonraki bölüm içindeydi ama şunun ağzından bunun ağzından yazmak istemediğim için -önceden yaptım ve I'm not happy about it- böyle bişiler yaptım umarım iyi yapmışımdır bana kızmazsınız dkshajha ama şunu da bilin ki ESAS bölümü hemmencecik yayınlıcam söz valla bakın ^^
Hepiciğinizi seviyorum, beni oylarınız ve yorumlarınızdan mahrum bırakmayın plss xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...