Uyandığımda ve gözlerimi telefonumun ekranına çevirdiğimde saat altıya geliyordu camdan baktığımda yükselmekte olan bir güneş göremeyince saatimin hala Londra'ya göre ayarlı olduğunu fark etmem çok uzun sürmemişti. Doğru ayarladığımda ise saat sadece birdi. Bordo sweatshirt'ümü tekrar üstüme geçirdim ve sessizce aşağı indim. Annemler ortada gözükmüyorlardı, uyuyor olmalıydılar. Arka kapıya ulaştıktan sonra evden çıktım.
Ed'in olduğu evin kapısını tıklattığımda uyanık olmasını umuyordum. Kapı neyse ki kısa sürede açılmıştı. "Hey misafirlik için biraz geç bir saat değil mi sence de Winchester?" dedi beni içeriye davet ederken ama ben içeri geçmemiş, omzumu kapıya dayamıştım.
"Ah hayır Sheeran misafirliğe gelmedim. Bir yere gideceğiz. Hadi hazırlan." Aklımdaki ufak bir plan vardı, bunu ona özellikle söylememiştim. O da o anlık pek sorgulamamış üstüne bir hırka geçirmiş ve evin bahçesinden çıkana kadar tek soru sormamıştı.
"Evet?" birkaç adım gerimden bana seslendi. Adımlarım hızlıydı, o da bana yetişebilmek için hızlanmaya çalışmıştı.
"Alex'i rahatsız edeceğiz. Neredeyse her gece yaptığım gibi." kıkırdadım. "Hadi sadece birkaç sokak kaldı ama acele etmeliyiz." Durup bana yetişmesini bekledim ardından ise elinden tutup hızını arttırması için onu öne doğru çekiştirmeye başladım.
"Tamam... Ama... Niye acele ediyoruz?" dedi, nefes nefese kalmıştı.
"Çünkü onu uyumadan yakalamalıyız." Ufak bir kahkaha attım.
"Saatlerce uyudu tekrardan uyuyacağını zannetmiyorum."
"Ah onu gerçekten tanıyamamışsın. İşte bu sokak. Bir kaç metre ileride." Koşmayı bırakmıştık. Bu yüzden elini de bırakmıştım. "Tamam geldik. Şimdi... Alex'in odası şurası." Elimle ikinci katta ışığın dışarı doğru sızdığı pencereyi gösterdim. "Benim buralarda bir yerde küçük taş depom vardı." Ed'in yanından ayrılıp bahçeyi aramaya başladım.
"Şunları diyorsun galiba." Dedi hemen alt kattaki balkonun köşesinde duran taşları göstererek. Onu başımla onaylarken adımlarımı oraya doğru çevirdim. Yanına gidip elime birkaç tane taş almam ile o da aynısını yapmıştı.
"Yandaki pencere Sam'in odasının oraya atmamaya çalış. İspiyoncu Sam'e yakalanmak istemeyiz değil mi?" Nişan aldıktan sonra elimdeki bir taşı attım. Iskalamamıştım da.
"İyi atış. Bir de ben deneyeyim ne dersin, ha?" Taşı attıktan sonra camdan büyük bir ses çıktı.
"Evet... Bu duymasında etkili olmuştur bence." Cümleyi kurarken ister istemez kıkırdamıştım. Perde açılmış ve Alex pencereyi açıp kafasını dışarı çıkarmıştı.
"Ah yine mi sen? Edward'ı da bu işe karıştırdığına inanamıyorum Mel. Sakın ses yapmayın aşağıya geliyorum." Ed'e dönüp gülümsedim.
"Artık suç ortağımsın Sheeran. Geri dönüşü yok." Başımı iki yana sallayıp omzumla hafifçe koluna vurdum.
Başını öne eğdi ardından gülümseyerek bana doğru çevirdi. "Beni kötü yola sokuyorsun Winchester." Kahkaha attım.
"Ses yapmayın dememin neyini anlamadınız?" Alex çoktan inmiş ve yanımıza gelmişti.
"Hey beni özledin değil mi?" kollarımı iki yana açıp ona sıkıca sarıldım.
"Hayır... Şimdi bana sarılmayı bırak." Kollarımı ondan ayırdıktan sonra alt dudağımı sarkıtıp geri çekildim. "Evet burada toplandığımıza göre plan ne tam olarak?" diye devam etti önce Ed'e ardından bana bakarak. Ben düşünürken ikisinin de gözleri benim üzerimdeydi ve cevap bekliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...