Missing you is a slow burn. - Mary Lambert
-
Koskoca iki hafta geçmişti ve ben Ed ile hiçbir şekilde iletişim kurmamıştım, yani... Kurmamış sayılırdım. Bazı geceler kendimi onu ararken -ki telefonlarımı açmamıştı bile- veya kendimi açıklamaya çalıştığım, onu ne kadar sevdiğimi ve özlediğimi içeren mesajlar atarken bulmuştum. Hatta bunlar yetmezmiş gibi bir de İngiltere'ye gitmeye kalktığım zamanlar olduğunu bile söyleyebilirdim ama ya Alex ya da annem tarafından engellenmiş, Virginia'da kalmıştım. Ah evet, annem de neredeyse her şeyi öğrenmişti ve Alex ile aynı düşünceler içindeydi. Ona zaman vermem gerektiğini, eninde sonunda barışacağımızı söylüyordu.
Geceleri benim için o kadar zor geçiyordu ki. Gün içerisinde kafamı dağıtabilecek şeyler bulabiliyordum ama kenara koyduğum düşünceler her gece daha yoğun bir hal alıyordu. Onu deli gibi özlüyordum. Ne yaptığını, ne hissettiğini düşünmekten kafayı yiyecektim. Onsuz yapamıyordum, olmuyordu. Kısa süre içinde her yerde minik ama bir o kadar güzel olan anılar bırakmıştık ve ben evin içinde bile yer değiştirsem bu anılar tarafından çevreleniyordum. İyi değildim ve ona kendimi affettirene kadar olmayacaktım da.
Brandon konusuna gelirsek... Sanırım hayatımdaki iyi şeylerden biri buydu. Çünkü Brandon konusunda her şey istediğim gibi gerçekleşmiş ve şikayetimden kısa bir süre sonra yapılan dava sonucunda Virginia Beach Psikiyatri Merkezi'nde tedavisi tamamlanana kadar kalmasına karar verilmişti. Biliyordum ki bu karar onun için de iyi olacaktı.
Alex banyodayken yaptığım şeyler odasının içinde sürekli bir sağa bir sola yürümek, kitaplığını karıştırmak olmuştu. Açık duran laptopunu elime alıp tekli koltuğa iyice yerleştim ve kendime oyalanacak başka şeyler bulmaya çalıştım. Telefonumun sesini açtıktan sonra koltuğun hemen yanındaki minik sehpanın üzerine bıraktım. Normalde telefonumun sesi neredeyse her zaman kapalı olurdu ama birkaç gündür mail beklemekten başka bir şey yapmadığım için telefonuma bir bildirim geldiği an kontrol etmeye özen gösteriyordum. Mail beklememin sebebi ise üç gün önce Londra Üniversitesi'ne yüksek lisans için yaptığım başvuruydu. Evet, aklımdaki bir başka şeyi daha gerçekleştirmiş ve öğrencilik hayatıma devam etmek için bir adım atmıştım. Umuyordum ki onlardan olumlu bir yanıt gelecek ve bu attığım adımı geri almayacaktım.
Alex'in bütün fotoğraflar ile videoları sakladığı dosyaya girdikten sonra rastgele bir fotoğrafa bastım ve sırayla hepsine bakmaya başladım. Beraber bir videomuza denk gelişim üzerine videoyu başlatıp odak noktamı o yaptım. Tanrım, o kadar küçüktük ki! Video lise zamanlarından olmalıydı çünkü şuan karşımda olan iğrenç giyimli, saç uzunlukları kontrolden çıkmış, pijamalarıyla mutfakta yemek yapıyor olan iki kızın başka hiçbir açıklaması olamazdı.
Telefonumdan gelen bildirim sesi üzerine ani bir sıçrama yaşadım ve telefonu hızla elime aldım. Ekrana bakmam ile gözlerimin fal taşı gibi açılması, kalbimin deli gibi atmaya başlaması bir olmuştu. Mail gelmişti! Tanrım, bu kadar çabuk cevap vermelerini beklemiyordum bile. Yani... Her şeyin hemen hallolmasını istiyorum da bu biraz fazla hızlıydı, özellikle de sadece üç gün önce başvuru yaptığımı düşünürsek.
"Alex! Sanırım kalp krizi geçireceğim. Çabuk gel!" Diye resmen evi inlettiğimde su sesi kesilmiş, Alex korku dolu gözlerle banyodan çıkmıştı. Sanırım heyecanımdan dolayı onu biraz korkutmuştum ama mailde okuduğum kadarıyla başvurum kabul edilmişti!
"Neler oluyor?!" Üzerindeki bornozun kemerini daha da sıkılaştırıp yanıma geldi. Telefonu ona uzattığımda yüzündeki ifade hala değişmemişti, aynı anda korku dolu ve ne olduğunu anlamamış bir şekilde bakma konusunda gerçekten başarılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...