Eveeet bu bölümünde düzenlemiş haline bi hellooo diyin bakalım minnoşlarım sdfkjks bkz 1900 bilmemkaç kelimeyi 2279 yaptım :))) bence her anlamda daha iyi oldu hihihi neysee umarım beğenirsiniz bu halini hepiciğinizi seviyorum, iyi okumalar byezz xx
-
"Sohbetinize bizim de katılmamızın bir mahsuru var mı?"
Müziğin sesinin yüksekliğine rağmen kahve ile sarı tonlarından oluşan saçlara, dikkat çekici mavi gözlere sahip güzel giyimli çocuğun dediklerini net bir şekilde duyabilmiştim. Doğruyu söylemeliydim ki hoş biriydi ve sadece bu sebep bile bir mahsuru olmadığını söylemek için yeterliydi ama tabii yine de Alex'in onayına ihtiyacım vardı. Bakışlarım çakma sarışından –hadi ama doğal sarışın olmadığını net bir şekilde görebiliyordum- Alex'e doğru döndüğünde kafasını hafifçe sallayarak bana onay vermişti.
"Olur, bir mahsuru yok." Önce çakma sarışına, adını öğrenene kadar ona böyle hitap edecektim ki buna pişman bile değildim, ardından ise yanındaki ondan biraz daha büyük duran kumral, kahverengi gözlü, hafif sakallı çocuğa baktım. Her ne kadar klasik olarak saydığımız özelliklere sahip olsa da yakışıklı bir çocuktu. Birkaç saniyelik sessizliği bozan bu kumral çocuk olduğunda ağzından çıkan ilk kelimeler "Ben Liam." Olmuştu ve bütün dikkatiyle Alex'e bakıyor, geniş gülümsemesiyle ondan herhangi bir dönüt bekliyordu.
"Alexis." Onlar el sıkışırken ben onları izlemeye devam ediyordum. "Memnun oldum Liam."
Bakışlarımı onlardan uzaklaştırabildiğimde çakma sarışın da tanışma hamlesini ben de kullanmış ve böylece adının Niall olduğunu öğrenmiştim. Oturuyor olduğumuz yerin rahat sohbet edebileceğimiz bir yer olmadığını fark etmemiz üzerine karşılıklı oturabileceğimiz bir yere geçtik.
Niall'ın "Buralı değilsiniz sanırım ha?" diyişini duyduğumda ister istemez afallamıştım. Bunu daha doğru düzgün bir kelime bile konuşmadan nasıl fark edebilmişti ki? Meraklı bakışlarım onunkiler ile buluştuğunda ifadesi sanki benim kafamdakileri anlayabildiğini gösteriyor gibiydi.
"Etrafa attığınız bakışlar anlamam için yeterli oldu diyebilirim." Açıklaması üzerine hafifçe kıkırdayıp başımı aşağı yukarı salladım.
"Evet, değiliz. Hatta... Uçaktan ineli yirmi dört saat bile olmadı." Alex'in dediklerini onaylamamdan kısa süre sonra soru yönelten bu sefer Liam olmuştu.
"Daha bugün geldiniz öyle mi? Nereden?"
"Virginia. Gerçekten çok uzun bir yolculuk oldu hala kendime gelebilmiş değilim." Alex yüzüne ufak bir tebessüm yaydı ve önce Liam'a daha sonra ise Niall'a baktı.
"Kısa süreli bir tatil için mi yoksa kalıcı olarak mı buradasınız?" Çocuklar tarafından sorguya çekiliyor gibiydik ama bu garip bir şekilde rahatsız edici değildi.
"Kalıcı olarak. Hayatlarımızda büyük bir değişikliğe ihtiyacımız vardı." Dedikten sonra omzumu hafifçe Alex'in omzuna çarptırarak kıkırdamasına sebep oldum.
"Pekâlâ... O niye?" Niall'ın sorusu üzerine derin bir nefes verdim ve "Şimdi, o biraz uzun gibi. İsterseniz kısa bir özet geçebilirim ya da bize bolca vaktinizi ayırmanıza sebep olup uzun versiyonu anlatabilirim, siz ne dersiniz?" dedim. Niall arkasına yaslanmayı bırakarak dirseklerini dizlerine koydu.
"Aslında uzun versiyonu dinlemek isterim ama gerçekten çok açım kızlar. Yakınlarda bir yere bir şeyler atıştırmaya gitsek, olur mu?" Ah ben de acıkmaya başlamıştım ve ona hayır diyecek değildim. Ayrıca... Canım Ed ile yediğimiz pizzadan çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...