"Herhangi bir yere gizlice girmeyeceğiz değil mi?" Dediğini ve kıkırdamasını duyduğumda elim anahtarı çevirmek ile meşgulken gözlerim ona 'Ciddi misin?' Bakışı atıyordu.
"Hayır Sheeran. İlk olarak Three Lakes Park'a gider biraz dolaşırız sonrasında da bir şeyler yemeye gideriz diye düşündüm. Hiçbir yere gizlice girmek yok yani." Arabayı evin önündeki boşluktan geri geri çıkardım.
"Ah üzüldüm. Hâlbuki hoşuma gitmişti." Dalga geçtiğini sesinin tonundan anlayabiliyordum. Hiç komik değilsin Edward.
"Komik değilsin." Dedim yoldan gözlerimi ayırmayarak. Radyoyu açmak için düğmeye bastığımda Rixton'dan Hotel Ceiling çalmaya başlamıştı. Bu şarkıyı seviyordum ve bu ister istemez mırıldanmaya başlamama sebep olmuştu. "Bu şarkıya bayılıyorum." Ufak bir kahkaha duyduğumda gözlerimi birkaç saniyeliğine Ed'e ardından yola çevirdim.
"Komik olan da ne?"
"Bir şey yok sadece şey... Bu şarkıyı kimin yazdığı hakkında bir fikrin var mı?" Neredeyse dinlediğim bütün şarkıları kimin yazdığına dair bir fikrim yoktu, bu da onlara dâhildi. Başımı hayır anlamında salladım.
"Ben yazdım." Benimle dalga geçiyordu değil mi? Tamam... Birkaç gruba, müzisyene şarkı yazdığını biliyordum ama onların hep ufak, amatör müzisyenler olduğunu düşünmüştüm.
"Sen ciddi misin? Yalan söylemiyorsun değil mi bana?"
"Yola odaklanır mısın Melody? Öldüreceksin bizi. Ayrıca sana yalan söylemem için bir sebep görmüyorum." Kıkırdadı. "Çalıştığım gruplardan biri de onlardı." Diye devam ettiğinde şaşkınlığımın yüzümden belli olduğuna dair her şeyine bahse girebilirdim. Onun duyabildiğim şarkıları bu kadar anlamlı, etkileyici ve muhteşemse o defterde yazanları tahmin bile edemiyordum.
"I've been staring at the hotel ceiling, drinking everything I found this eveni- hey bana katılmayacak mısın? Sadece şarkıyı yazmakla olmuyor bayım. Sesini duymak sana olan ilgimi arttırıyor bana katılsan iyi olur." Bir dakika bu cümleyi ben kurmuş olamazdım değil mi? Nasıl bu kadar açık konuşabiliyordum? Kendine gel Melody. Birkaç saniyeliğine ona baktığımda bana bakmış gülümsüyordu.
"I'll never let you go, don't you leave me lonely."
"İşte böyle Sheeran." Dememin ardından benim de ona katılmam ile beraber söylemeye başladık.
"Trying to hold on to the sweetest feeling,
So I'll never let you go don't you leave me lonely now.
I can see it coming round full circle, my friend.
On the TV they said they had reported you dead."
"Ah bitmemeliydi. Seninle şarkı söylemek hoşuma gitmişti her ne kadar sesim güzel olmasa da." Gülümsedim gözlerimi yoldan ayırıp ona bakamasam da. Ama onun da bana bakarak gülümsediğini hissediyordum.
"Sesin güzel. Sesini duymayı seviyorum." Kızarmamı hissetmem ile birlikte gülümsememe engel olamamıştım.
"Şey... Ah bak sağında gördüğün golf kulübüne babamla hep gelirdik." İşaret parmağımla golf kulübünü gösterdikten sonra elimle tekrardan direksiyonu kavramıştım. Vitesin yanında duran telefonumun mesaj sesini duyduğumda "Telefonuma bakıp ne geldiğini söyleyebilir misin?" dedim gözlerimi yoldan ayırmadan.
"Brandon diye biri 'Döndüğünü ne zaman haber vermeyi düşünüyordun Melody?' demiş." Gözlerini telefondan bana doğru çevirdi. Seslice nefesimi verdim. Zamanlaması gerçekten harikaydı(!).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...