19 - Eccellente!

254 19 21
                                    

"Samuel'in gölgesini görüp ayı zannetmiş ve çığlıklar atarak kaçmıştın, Rach." Jason kahkahaları arasında cümleyi zor toparlamıştı. Bizim de ondan pek farkımız olduğu söylenemezdi. Gülmekten karnım ağrımaya başlamış, yanak kaslarım yorulmuştu.

Rachel ellerini yavaşça masaya vurup "Hadi ama, o kadar kalıplı olmasaydı o da. H-hem Melody'nin de benden pek bir farkı yoktu." Diyerek bana baktığında kahkahamı yarıda kesmiş ve konuşmaya başlamıştım.

"Hiçte bile! Ben bütün kamp alanını çığlık atarak turlamadım. Sadece ufak bir çığlık atıp-"

Kıkırdayarak "Bayıldın." Diye tamamladı Brandon kurduğum cümleyi. Birkaç saniye önce bize katılarak kahkaha atan Ed'in ifadesi Brandon'ın ağzından çıkan tek bir kelime ile sertleşmişti. Kucağımda duran elimi, Ed'in masanın üzerinde duran elinin üzerine koydum ve "Tam olarak bayılma değildi. Yani bence." Deyip kıkırdadım. Ed kulağıma doğru "Biz biraz baş başa konuşalım mı?" diye fısıldadığında tereddüt ederek başımı aşağı yukarı sallamıştım.

"Şey... Biz birkaç dakikaya geliyoruz." Oturduğum sandalyeden hızlıca kalktığımda Ed de aynısını yapmış ve elimi kavrayarak beni önce restaurantın içine ardından giriş kapısının hemen önüne sürüklemişti.

"Karşılıklı gülüşmek de ne oluyor? İstersen aranızdan çekileyim, ha?" başımı hafifçe yana eğip ona 'Lütfen, böyle yapma.' bakışı atmaya başladım. "O bakışlarla beni kandıramazsın." İşaret parmağıyla gözlerimi gösterip kollarını göğüslerinin altında birleştirdi.

"Onu her saniye görmezden gelemem. Aynı masada oturuyoruz ve her dakika eski anılardan bahsediliyor, anla beni lütfen."

"Anlayamam. Karşımda resmen eski sevgilinle gülüşüyorsun. Ben de o çocuğun boğazına yapışmak yerine bunu izliyor oluyorum. Hoş bir durum mu sence?" başparmağımdaki tırnağımı dişlerim arasına almış ısırırken bakışlarımı onun sert bakışlarından kaçırıyordum. Diyecek bir şeyim yoktu, çünkü haklıydı. Ama o masada Brandon'ı görmezden gelmek kabalıktan başka bir şey de olmazdı ki.

"Y-yani haklısın, değil. Özür dilesem ve masada onunla hiç ama hiç konuşmasam beni affeder misin?" sesime birazcık şirin bir tona sokup alt dudağımı sarkıttım. Önce seslice nefesini verip gözlerini devirmiş, sonra ise başını onaylar biçimde sallamıştı. Kollarımı boynuna sardığımda "Özür dilerim." Diyerek çenemi omzuna koydum. Kollarının belime sarıldığını hissettiğimde özrümün kabul edildiğini anlamıştım.

"Seni affetmemek zor, biliyorsun değil mi?"

"Bilmem öyle mi?" dediğimde beni onayladığına dair bir ses çıkarmış, saçlarıma bir öpücük kondurmuş ve başını benimkinin üzerine doğru yatırmıştı. "Gitmeni istemiyorum." Çenemi omzundan kaldırıp yüzlerimizi karşı karşıya getirdim.

"Bir yere gitmiyorum ki buradayım." Kaşlarını yukarı doğru kaldırıp gözlerini büyüttü.

"Ama sadece iki gün buradasın." Parmaklarımla gömleğinin üzerinde daireler çizerken ona bakıyordum.

"Ama birkaç hafta sonra İngiltere'de tekrardan birlikte olaca- bu piç niye yanımıza geliyor?!" bakışları benim üzerimdeyken bir anda arkama bakmaya başlamıştı. Birkaç saniye önce yüzünde olan gülümsemenin kısa sürede yüzünü terk ettiğini de söyleyebilirdim. Hızlıca arkama döndüğümde 5-6 adım gerimizdeki kapıda duran Brandon'ı gördüm.

"Melody, siparişler geldi de ne zaman gelmeyi düşünüyorsunuz diyecektim." Dediğinde yüzünde sinir bozucu derecede büyük bir gülümseme vardı. Alex'ler onun buraya gelmesine nasıl izin verebilmişlerdi?!

Where We Land (Ed Sheeran)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin