Ello there cowgirls *fotoğraftaki bakış* bunu yazmadan duramadım alahakha
Susuyorum ve konuşmamı sona saklıyorum iyi okumalaar xx-
"Hadi kalk artık. Abla!"
"Hayır. Daha uykumu alamadım. Git başımdan." Omzumda hissettiğim eli itekledim.
"Ben seni nasıl kaldıracağımı biliyorum Çirkin M." Ufak bir kahkaha attı.
"Bana Çirkin M demeyi kes Kyle." Hafif aralık gözlerimle Kyle'ın nerede olduğunu görünce yanımdaki yastığı ona fırlattım ve uykuma geri döndüm. O ise odamdan çıkmış olmalıydı ki gözlerimi huzurla kapatmamın ardından hiçbir ses duymamıştım.
"Uyanma vakti!" Kyle'ın bağırmasını duyduğumda onu kovmak için konuşacakken vücudumun ve beynimin donduğunu hissetmem ufak bir çığlık atarak sıçramama sebep olmuştu. Başımdan aşağıya su dökmüştü ve bunun bedelini kesinlikle ödeyecekti.
"Seni öldüreceğim. Sakın gözüme gözükme!" saçlarımdaki suyu sıkıyordum. Bağırmamı annem de duymuş olmalıydı ki aşağıdan "Çabuk aşağıya inin!" diye karşılık vermişti. Kyle'ın aceleyle aşağıya inmesinin ardından kapımın arkasına asılı havluyu kaptım, saçımı biraz kurulayıp taradıktan sonra aşağıya indim.
Arka kapıya doğru adımlarımı sürdürürken mutfakta olduğunu varsaydığım anneme "Şu oğlunuzu benden uzak tutun anne lütfen. Ben Ed'i kahvaltıya çağırmaya gidiyorum." Diye seslenmiş ve yanaklarımı şişirip oflamıştım.
Kıkırdayarak "İngiltere'ye gelmesini istiyordun ama tatlım, ne oldu ki?" demesini duyduğumda mutfağın kapısını çoktan geçmiştim. Attığım birkaç adımı geri alıp başımı aralık duran kapıdan sokup daha sesli bir şekilde ofladım.
"Günaydın." Ed'in kaldığı evin kapısında kollarımı birleştirmiş sert bir ifadeyle ona bakıyordum.
"Günaydın da ne oldu sana böyle?" gözlerini önce saçlarımda sonra daha aşağı doğru tişörtümde gezdirdi. Suratında her an bir kahkaha patlatacak bir ifade vardı ve bu daha da sinirimi bozuyordu.
"Kyle. Beni uyandıramayınca başımdan aşağıya su döktü. Şuan gerçekten çok sinirliyim. Sakın gülme." Sözümü dinlememiş ve kahkaha atmaya başlamıştı. Seslice nefesimi verip sert bakışlarımı devam ettirdim. Ciddi olduğumu anlasa iyi olurdu. O hala gülmeye devam edince "Kahvaltıya geleceksen gel, gidiyorum ben." Dedim ama gitmek üzereyken bileğimi kavramış, gitmemi engellemişti.
"Tamam özür dilerim. Graham'e mama ve su koyayım, beraber gidelim olur mu?" Suratındaki masum ifade ona karşı koymamı engelliyordu. Dediğini başımla onayladım. Beni elimden tutup evin içine doğru çekti. İki kişilik koltuğa oturmamın ardından "Bugün ki planımız ne Winchester?" diye devam etti.
"Ah bilmiyorum. Seni birkaç arkadaşımla tanıştırmama ne dersin? En kısa sürede onlarla da görüşmem gerekiyor zaten." gülümsedim. Ed ise Graham'in mamasını nereye koyduğunu bulmaya çalışmakla meşguldü.
"Bana uyar." Cümlesini tamamladıktan sonra aradığını bulduğuna dair bir ses çıkarmıştı.
"Emin misin? Onlarla başka bir gün de ayarlayabilirim. İstersen bugün baş başa bir şey de yapabiliriz." Yanımdaki boşluğa oturup vücudunu bana doğru çevirdi.
"Aslında... " gözlerini kısıp yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirdi. "Baş başa tercihim olur. Randevu gibi." Randevu gibi.
"Randevu gibi mi?" Bir dakika bu gerçekti, değil mi? Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. "Tamam," derin bir nefes aldım. "Ben bir şeyler düşünürüm o zaman. Hadi kahvaltıya gidiyoruz." Ayağa kalkmanın ardından onun da kalkması için kolundan çektim. Bir süre beni uğraştırmış, oflayıp kolunu bırakmam üzerine ise kalkıp yanıma gelmişti. Yüzüme zafer kazanmışım gibi bir ifade takınıp birkaç adım gerimdeki Ed'e baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where We Land (Ed Sheeran)
FanfictionSesi o kadar sakinleştirici ve güzeldi ki... Bir meleğin sesi nasıldır hiçbir fikrim olmasa da buna yakın bir şey olduğuna emindim. O an fark ettim ki ben Ed'e karşı artık bir şeyler hissetmiyordum. 'Hissetmek' kelimesi kesinlikle şu an üzerimde bır...