∞7∞

23.3K 612 28
                                    

İyi okumalar...

Evlilik bir rüzgardı, doğru kişi ile evlenirsen rahatlatıcı bir meltem hayatından hiç eksik olmazdı ama doğru kişi ile evlenmezsen hayatından eksik olmayan şey fırtınalar, kasırgalar olurdu. Evlilik, ömrünü altın kadar değerli de kılardı, teneke kadar değersizde. Evlilik ömrünüde yerdi, ömrüne ömürde katardı. Evlilik seni mutluda ederdi, mutsuzda.

Bir zamanlar sadece aşık olduğun kişi ile mutlu olabiliyorken evlendikten sonra bir tek aşık olduğun kişi ile mutsuz olabiliyordun. Duygusal olarak yapılan evlilikler, daima bitmeye mahkumdu.

Ben evliliğimi duygu çerçevesi açısından yaptım. Altı aylık evliliğimde meltemin rahatlatıcı esintisinide tatdım, fırtına ve kasırgaların yakıcı esintisinide. Kimi zaman ömrüm altın kadar değerlide olmuştu, kimi zaman teneke kadar değersizde. Ömrümden ömürde gitmişti, ömrüme ömürde katılmıştı. Kimi gün geldi hücrelerimin bildiği tek şey mutluluk oldu, kimi gün ise hücrelerim üzüntüden başka bir şey bilmedi. Ve benim dün sabah posta ile yolladığım boşanma evrakları yarın sabah Azad'ın elinde olacak böylelikle büyük hevesler ile kurduğum evliliğim son bulacaktı.

Seren ne kadar Azad'ın İstanbul'a gelip, olay çıkartıp, beni yanına tekrardan götüreceğini söylesede ben; Azad'ın gönül rızası ile evrakları imzalayıp, bu evliliği bitireceğine inanıyordum.

İlk başlarda çok acı çekeceğimi bilsem de, orada her gün acı çekmekten iyi olduğunu düşünüyordum. Bir kere ölmeyi, bin kere ölmeye yeğliyordum.

Azad'ı görmeden yapabilirdim ama Azad'ı başka bir kadın ile paylaşmayı ve bunu her gün görmeyi kaldıramazdım.

Ben, asla pişman olmadığım hatanın bedelinin çekiyordum aslında. Azad ile evlenmem hataydı ve ben bundan asla pişman olmadım, olmayacaktım da. Bazı şeylerin yaşanması gerekir hayatta ve benimde yaşamam gerekiyordu, Azad ile mutluluk ve mutsuzluk arasındaki ince çizgi arasında olan evliliği.

Telefonuma gelen onlarca mesaj arasından tek bir ismi görmek istedi, gözlerim ama o ismi göremedi. Burukça bir tebessüm pay edindi dudaklarımda; ne sanmıştım ki, benimle saatlerce mesajlaşacağını mı? İlk tanıştığımız zamanlarda bile yapmayan adam, ilişkimiz şiddetli bir fırtınaya mağruz kalmış boş bir salıncak gibi şiddetle sallanırken yapabileceğini düşünen kalbim, mantığımı güldürüyordu.

Çalışma masasına benzer masanın sandalyesine oturduğumda önümde duran kitaplara bakmaya başladım. Yeni aldığım bu kitaplar bana hiçbir anlam ifade etmiyordu. Eskiden olsa ve bu kadar boş vaktim olsa aldığım kitaplar çoktan biterdi ama şimdi değil açıp bir cümle okumak, isimlerini bile okuyamıyordum, sadece yazmak istiyordum.

Anlamlı yahut anlamsız kelimeler, cümleler ile doldurmak istiyordum sayfaları. Beynimin içinde dönüp duran cümleleri kağıtlara döküp, rahatlamak istiyordum. Şu an ihtiyacım olan tek şey buydu çünkü.

Elime aldığım tükenmez kalemi, beyaz sayfaya dokundurduğumda; kendimi durduramayacağımı biliyordum. Ve ben, kendimi beyaz sayfalardan alıkoyduğum zaman, içim dışıma çıkana kadar ağlayacağımı biliyordum.

"Ben senin için burada uykularımı heba edip, beyaz sayfalara içimi dökerken; senin, Dicle ile gönül eğlendirdiğini bilmek canımı acıtıyor.

Ben senin ve benim için en iyisini yapmaya çalışırken; senin hiçbir şey yapmaman benim canımı yakıyor.

Anlayacağın canımı yakıyorsun, fazlaca..."

Telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Ellerim titreye titreye telefonu açtım. Canımı acıtsada, gelen mesajın Azad'dan olmasını umdum, oysa mesaj Seren'dendi. Mesajı açma zahmetine dahi girmeden telefonu masaya tekrardan koydum.

-Kuma-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin