∞15∞(1)

13.3K 453 24
                                    


Gitmek...

Keşke yazıldığı kadar kolay bir eylem olsaydı. İşte o zaman her şey daha kolay ve mantıklı olurdu ama değildi. Gitmek zordu. Gitmek kalp kırıcıydı. Gitmek can yakıcıydı. Gitmek bir kelimeydi ama hissettirdikleri bin kelimeydi.

"Bu evden def ol,"

Kolunu sıkıca tuttuğum Dicle'yi bir çırpıda odanın dışına atarken beni şaşkın gözler ile izliyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir ifade vardı öyle ki her şeye dil uzatan Dicle, şaşkınlıktan ve neler olduğunu anlamaya çalışmaktan dudaklarından bir kelime dahi çıkmıyordu. Hoş çıksa, kadına el kaldırmamayı prensip edinmiş ben Dicle'yi o anda dövecek kıvamdaydım.

Arabanın içine sertçe ittiğimde daha yeni kendine gelmiş gibiydi. Ben gaz pedalına yüklendiğimde o ise kaşlarını çatarak nereye gittiğimizi anlamaya çalıştı. Gittiğimiz yer basitti. Babasının eviydi.

Amcamın evinin önüne gelişi güzel park ettiğim arabamdan Dicle'yi iğrenç bir şeymiş gibi kolundan sıkıca tutup çıkardım. Evin avlusuna sertçe atarken onu, amcam kızının yere düşmesine pek de üzülmüş gibi durmuyordu daha çok haz alır gibi bir ifade vardı ama bu haz kızına zarar gelmesinden değil benim kaybedeşimden olduğunu anlamak pek zor değildi.

"Mutlu musun?"

diye sordum öfke ile. Dudakları zevk ile kıvrıldı. Benimki de soruydu. Tabi ki mutluydu! Benim kaybedişimi görmek onun için en büyük mutluluktu. Çünkü ben onun istediklerini değil kendi istediklerimi yaptım.

Yaptın da ne oldu, diye sordu iç sesim. En azından istediklerimi yaşayarak kaybettim, dedim yanıt olarak.

"Benim yıkılışımı görmekten mutlu musun?"

Cevabın bildiğim hâlde tekrar ve tekrar sordum aynı soruyu. Yaptığı bir işaret ile annesi ile Dicle'yi eve soktu ve beni avludaki masaya çağırdı. Önce tepkisiz kalsamda daha sonra bir kaç adımda masada karşısındaki yerimi almıştım.

"Sen benim yiğenimsin, düşmanım değil. Senin yıkılışın benim yıkılışıma delalettir. Sana bu ilişkinin olmayacağını söylemiştik çünkü senin bu hâlini görmek istemiyorduk."

"Biz senin, sizin, yüzünden ayrıldık!"

Diye tısladım yüzüne doğru. Sinemis ile benim kişisel bir sorunumuz yoktu. Onların tutturduğu istek yüzünden şu an Sinemis yanımda yoktu.

"İstesen yine karşı gelebilirdin,"

Gerçekleri yüzüme sert bir şekilde çarparken tekrardan içimi kasıp kavuran pişmanlık dalgası yayıldı. Amacım kazanmak iken kaybetmiştim.

Bir şey demedim. Söyleyecek sözümün olmaması bir yana kendi kendime açtığım savaşın çetinliğinden dolayı da bırakmıştım sözlerini karşılıksız.

Yenilgi nedir bilmeyen ben yenilginin en ağırını yaşıyordum.

Arabaya binip hızla köyden uzaklaşmaya başladım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne uğruna savaştığımı bilmiyordum. Bildiğim tek şey kabullenemediğim bazı şeyleri bir anda yüzüme vurunca büyük bir çöküş yaşadığımdı.

Gelebileceğim en güzel yer bir uçurum kıyısıydı. Uçurumun ucundan ayaklarımı sallandırıp karanlık gökyüzüne gözlerimi diktim. Işıl ışıl parlayan yıldızlar gözlerimi alıyordu. Bakışlarımı gökyüzümden alıp aşağıda akan nehre verdim.

İçimi kasıp kavuran pişmanlık hissine eklenen öfke ve kalp ağrısı kendimi öldürme isteğine neden oluyordu ve buna engel olan tek şey ne olursa olsun her zaman Sinemis'i koruma görevimdi. Sinemis benim ilk aşkım, ilk kalp ağrım, ilk pişmanlığımdı. Ve ben Sinemis'i ne olursa olsun bırakamazdım. O benim, canımdı.

-Kuma-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin