Zamanın durmasını istedim. Zamanının geriye akmasını istedim ya da ileri akmasını istedim. Dicle'yi bir kaç defa görmüştüm. Sevmiştim fakat... Şu an ondan nefret ediyordum. Şu an kendimden nefret ediyordum.Şu an elimi tutan adamdan nefret ediyordum. Şu an dünyadan nefret ediyordum.
Yüzümde ki gülümseme Dicle'yi görmem ile silindi. Elim Azad'ın elinden istemsizce kaydı. Ve her hücremin tattığı mutluluk yerini kedere bıraktı. Sürekli tekrarlansa da bu durum ben hala alışmadım. Alışmak, kabullenmektir ve ben kabullenmiyorum. Bir gün çok mutlu olacağım. İşte sadece bunu kabullenirim.
Azad elimi bana inat tekrardan tuttuğunda bu sefer sert bir şekilde çektim. Aşağı indiğimde herkese ters bakışlar atıyordum. Hadi diyelim Dicle benim oturduğum yeri bilmiyor, siz niye söylemiyorsunuz burası Sinemis'in yeri diye? Ah, unutmuşum Dicle benim yerime gelen gelindi. Benim yerime de oturur, gerekirse benim odama da yerleşir! O bu eve bebek getirecek kişi onun her şeyi yapmaya hakkı var!
'Abartıyorsun!' diye bağırdı iyi tarafım. Biraz abartıyor olabilirim ama biraz. Arabanın anahtarını paltomun cebinden aldım. Bavul! Bavulumu Azad'ın elinde unuttum! Salak ben! Azad bavul ile yanıma geldiğinde bavulumu sertçe elinden aldım. Kapıyı açtım. Azad kolumdan yumuşak denilemeyecek ama sert diye de tabir edilemeyecek şekilde tuttu. Ona ters bir bakış attım.
"Hava alanına beraber gideceğiz Sinemis," Kolumu elinden kurtardım.
"Ben seninle hiç bir yere gelmiyorum! Sen Dicle ile ilgilen! Yokluğumu aratmaz, yerime de oturmuş bir güzel! Hadi koş koş Dicle'ye!"
Tekrardan tüm ev halkına ters bakışlarımı attım. Bakışlarımı Dicle'nin üzerinde gezdirdim. Yeşil gözleri, uzun sivri yüzü ve kalem gibi siyah kaşları ve simsiyah kaşları vardı. Güzeldi. Çok güzeldi. Kimsenin güzelliğini kıskanmayan beni kıskandıracak kadar. Hatta kıskançlıktan çıldırtacak kadar.
"Saçmalaman bittiyse çıkalım!"
Bir şey dememek için dilimi ısırdım. Kumamın önünde Azad ile kavga etmek istemiyorum. Anahtarım ve bavulumu alıp kapıdan çıktım. Kendimi binlerce kez kötü hissettim ama ilk defa bu kadar kötü hissettim. İlk defa kalbim bu kadar sıkıştı. İlk defa nefesim bu kadar daraldı. İlk defa bu kadar ağlamak istedim. Ve yapabildiğim tek şey, Allah'a sadece bununla kalması için dua etmek oldu çünkü daha fazlasını bu bünye kaldırmazdı.
Azad kapıyı kapattığında bakışlarımı ona çevirdim. "Beni sen götürmeyeceksin," dedim inatla. Beni onun götürmesini istemiyordum. Kendi başıma hava alanına gitmek, gidene kadar ağlamak istiyordum. Gözlerim, göz yaşlarını biraz daha saklayacakmış gibi durmuyordu.
"Seni ben götüreceğim," dedi ve kolumdan tutup beni kendi arabasına çekeledi. Siyah Jeep'in önünde durduğumuzda kolumu çektim. "Benim arabam ile gideceğiz!" kaşlarımı çatarak ona baktım. Bu kuma huzurumuzu tamamen kaçırmıştı.
"O arabayı geri göndereceğim ve daha sonra onu ben alacağım, o zaman kullanabilirsin,"
Mümkünmüş gibi kaşlarımı biraz daha çattım. "Hadi ya," dedim alay ile. Konaktakilerin sesimizi duyabilecek tonda konuşmuyorduk. İkimizin de ses tonu hâl hatır soruyormuş gibiydi. Değişiğiz diye boşuna demiyorum. "Ben kendi param ile aldım onu! Sana ihtiyacım yok benim!". Sesimi birazcık yükselttim. Sabırla iç çektik ikimizde. Ben Azad'ın saçma sapan hareketlerine, o ise benim diretmeme.
"Sana bana ihtiyacın var demedim, eğer araba istiyorsan bana söyleyeceksin ben sana alacağım."
Sakin kalmaya çalışıyordu ama sakin değildi. Ses tonunda ki sakinlik, yüzündeki gerilmeyi gizleyemiyordu. Gözlerimi kısarak baktım kahverengilerine. "Azad, saçmalıyorsun." dedim. Bana saçmaladığımı söylerken, kendisi saçmalığın dibine vuruyordu. Ah şu Azad ve davranışları!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Kuma-
Narrativa generaleAh, Azad! Senin isminin benim dilimde 'pişmanlık' anlamına geleceğini hiç düşünmezdim!