İnsanlar çok salaktı. Yaptığı hatalardan, yapılan hatalardan örnek almayacak kadar. Ben de salaktım. Her zaman hata yaparak doğruyu bulacağımı düşünüyordum. Yaptığım hatalar ile hem hayatım hem de ben bitiyordum ve hâlâ aynı şekilde devam ediyordum. Uslanmak bilmiyordum.
"Neler oluyor burada?"
Ve Azad'ın sakin olmak için kendini zorladığı ses tonu ile Dicle'ye attığım kötü bakışlarımı ve düşüncelerimin sesini kesmek zorunda kaldım.
"Ben su içmek için kalktım sonra Sinemis benim arkamdan geldi beni kenara sıkıştırdı. Azad, beni bu evde göndereceğini söyledi. Ben onun seviyesinde değilmişim. O kültürlü bir şehir kızı ben ise kültürsüz bir köylüymüşüm."
Dicle'ye gözlerimi büyüterek baktım. Bu kız yalan makinası gibiydi! Kendi yaptığı şeyleri benim üstüme atıyordu.
"Yalancı!"
Diye bağırdım. Şu an bu kızı sinirden dövebilirdim! Neyi bekliyordum ki?
Dicle'nin üzerine doğru yürümeye başladığımda gözlerindeki zafer ışıltı beni durdurdu. Bu kıza istediğini vermeyecektim. Onu dövmem belki sinirimi alırdı ama Azad'ı da alırdı elimde.
"Doğru mu bunlar Sinemis?"
Azad'a baktım. Gözlerine baktım. İnanıyor muydu benim böyle bir şey söylediğime? Beni tanımıyor muydu? Benim kimsenin kalbini kıracak şeyler söylemeyeceğimi. Bu ihtimal Dicle'nin üzerime attığı iftiradan daha fazla acıttı canım.
"Eğer benim böyle bir şey yapabileceğime inanıyorsan, evet, doğru."
Dedim kırılgan ses tonuma engel olamayarak. Daha sonraysa canı acıyan kalbim ile odama doğru yol aldım.
Yatağa uzandığımda uyuyamayacağımı anladığımda değişikliğime lanet ettim. Depresyondaydım ama depresyona giren insanlar gibi uyuyamıyordum. Şu minnacık ihtimallere girmek can sıkıcıydı.
Odamın kapısı açıldığında gözlerimi sıkıca yumdum. Gelenin Azad olmasını anlamak pek de zor değildi. Azad'ı bu aralar görmek canımı yakıyordu. Azad'ı görmek yaralar içinde olan kalbime eskisinden daha fazla yara açıyordu.
"Sinemis,"
Az öncekinin aksine yumuşak çıkan sesi beni şaşırtmıştı. Esip gürlemesini bekliyordum ben. Değişlik diyorum da bana inanmıyorsunuz.
"Efendim,"
dedim gözlerimi açmadan. Azad'ın üzerimden bakışlarını çektiğini hissettiğimde rahat bir nefes aldım. Görmesemde bana baktığını hissetmek bende stres yapıyordu.
"Ben özür dilerim."
Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Az önce benden özür mü dilemişti?
"Özrünü duymamazlıktan geliyorum."
Evet, Azad'ın ağzından 'Özür dilerim.' kalıbını ne zaman duyardım bilmiyorum ama öyle kolay değildi affetmek. Beni tanımıyormuş gibi davranması kalbimi bir kere kırmıştı. Ben kimseyi incitmemek için çaba veren bir insan olduğumu Azad çok iyi biliyordu ve az önceki davranışı...
"Bak, cidden, çok üzgünüm. O lafları senin değil Dicle'nin söylediğini anlamam uzun sürmedi zaten. Gerçekten çok üzgünüm."
Yelkenleri suya indirmeme az kalmıştı. Azad'ın ağzından bu sözleri daha önce çok nadir bir şekilde duyduğumdan olsa gerek kendimi bir tuhaf hissetmiştim.
"Sen her böyle bir olay olduğunda beni suçlamaya devam edeceksin. Azad, beni tanımıyor musun sen?"
dedim sinir fışkıran sesim ile. Eğer bir adamın iki karısı varsa; bu kadınlar dünyanın en güzel huylu kadını da olsa kesinlikle bir tartışma çıkardı. Çünkü kadınlar kendine ait olan bir şeyi paylaşmayı sevmezler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Kuma-
Fiksi UmumAh, Azad! Senin isminin benim dilimde 'pişmanlık' anlamına geleceğini hiç düşünmezdim!