Keyifli Okumalar!
Ömürüm, dediğiniz adamı kalbinizden uğurlamak ne kadar zordur bilir misiniz siz?
Benim çektiğim acı sıradan bir aşk acısı değildi, çünkü ne biz sıradan değildik. Bizimki, aşktan çok bağlılıktı.
Ve ben bu aşkı, bağlılığı; kalbimden, ruhumdan söküp atmaya çalışıyordum.
"Seviyorum ben Azad'ı ulan, seviyorum!"
Diye bağırdım kayalıkların üstünden denize doğru. Bu aralar sadece ayna ve deniz ile konuşuyordum.Çünkü beni suçlamayan, beni anlayan bir tek onlardı.
"Seviyorum işte... Ruhuma açtığı yaraları önemsemeden, kanımın son damlasına kadar seviyorum."
Az önceki gür sesimden eser yoktu, kısık sesim ile denize dert anlatıyordum. Kayalıklara sertçe vuran sular, beni onaylayan şeyler söylediklerini anlayabililiyordum.
"Onsuz hayat çok kötü."
Hayat, Azad ileykende çok acımasızdı ama onsuz daha çok acımasızdı. Onsuz her şeyin sancısı çoğalıyordu.
"Biliyorum, benim suçum ama iş işten geçti."
Denizin hışırtılı sesleri kulaklarımı doldururken, ayakta durmaktan yorulduğum için kayalıklara bağdaş kurup oturdum.
"Ve yine biliyorum ki, deliyorum."
Deniz ve aynalar ile konuşan bir kadın ne kadar sağlıklı olabilirdi ki zaten? Deliriyorum ve bu kimsenin umurunda değil. Kendi kendimin umurunda değilken başka birinin umurunda olduğunu düşünmek... Salaklıktı.
"Onunlayken de canım yanıyor, onsuz iken de."
Ağladığımı kayalıklara akan göz yaşımdan anladığımda burnumu çekip, gözlerimi sildim.
"Kimse beni anlamıyor."
O kadar dağınık düşüncelerim vardı ki, kurduğum cümleler birbirinden bağımsızdı. Öyle ki birazdan saçma saçma kelimeleri yan yana getirip cümle kuracak gibi bir hâlim vardı.
"Eskiden istediğim yalnızlık şu an canımı yakıyor. Ben bu yalnızlığımın içinde boğuluyorum."
Göz yaşlarım içimin yangınına su serpmek için dışımdan akıyordu, bilmiyordu ki yangının içeride olduğunu.
"Onu daha şimdiden çok özlüyorum."
Gözlerimi kapatıp, yaşların sessiz sessiz akmasına izin verdim. Burnuma temiz havayı doldurduktan sonra hızla geri verdim.
"Ne yapacağımı bilmiyorum."
Telefonumun çalması ile burnumu çektim ve telefonu açtım.
"Efendim?"
"Neredesin sen?"
Babamın azarlar ses tonu ile sıkıntı ile iç geçirdim. Saat kaç olmuştu ki? Havanın epeyce karardığını varsayarsak, azarlaması doğaldı.
"Deniz kenarındayım, gelirim birazdan."
Kısa ve sıkıcı vedalaşmalardan sonra telefonu nihayetinde kapatabildim.
"Sen sen ol, elindekilerin kıymetini bil. Ben bilmedim, bak ne hâldeyim?"
Deyip, hızla ağabeyimin arabasına bindim. Gaza yüklenip, İstanbul sokaklarında hızla akıp gittim. Anayollardan gitmediğim için yollar boştu. Yol uzamıştı ama trafikte kalmak istemiyordum. Zaten yeterince yorgundum bir de iğrenç trafikte kalamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Kuma-
General FictionAh, Azad! Senin isminin benim dilimde 'pişmanlık' anlamına geleceğini hiç düşünmezdim!