Keyifli Okumalar!
-----------
Bazen ağızdan çıkacak bir kelime ile her şeyi unutacak iken bazen değil bir kelime bin kelimede söylesen bir işe yaramaz.
Ben hangi şu an hangi durumdaydım bilmiyordum. Azad'ın ağzından duymaya muhtaç olduğum şeyler çıkıp, içimde bir yerlerin cıvıl cıvıl olması iyi bir şeydi biliyordum ama cıvıl cıvıl yerimi bastıran tepkisiz kalan yanım beni ikileme düşürüyor ve bu ikilem beni mahf ediyordu.
"Ben senin hiçbir şeyin değilim,"
Dedim çatlak çıkan sesim ile. Evet, Azad buradaydı, çabalıyordu ama unutmamam gereken bir şey daha vardı, o adam benim sevgimi denemişti. Sanki sevgime inanmıyormuş gibi.
Zaten canımı acıtanda buydu. Benim sevgime inanmaması. Ben, yıllar boyunca tırnaklarım ile temelini attığım hayatımı onun için bırakıp, yeni bir temel kazmaya başlamıştım. Bu yaptığım belki ona göre ufak ya da olması gereken bir şeydi, bilmiyordum ama... Ama ben bir hayatı hiçe sayıp ona gitmiştim. Bu ufak bir şey değildi.
"Hiçbir şeyim değil, her bir şeyimsin."
Ufak bir süre süren aramızdaki sessizlik, onun konuşması ile son buldu. Oysa sessizlik çok daha iyiydi. Çünkü yalan söylenmesi imkansız olan bir zaman meydana getiriyordu sessizlik ve ben yalanı hiç sevmezdim.
"Sen profesyonel bir yalancısın. Şu an daha da iyi anladım."
Eskiden onun yalan söylemesine ihtimal vermezdim. Hatta böyle bir duygu içine düşünce kendime kızardım. Şu an yine kendime kızıyordum ama sebebi farklıydı. Aylardır kandırılmıştım ve bunun sebebi bendim. Şu anki sinirim ve kızgınlığım Azad'a değildi. Tamamen kendime aitti.
"Ben sana sadece bir kere yalan söyledim,"
Diye fısıldadı sessiz bir şekilde. Alay ile güldüm. O bir yalanı devam ettirmek için bir sürü yalan söylemişti. Zaten beni sinir eden onun yalan söyleyişi değildi. Her insan hayatında ufakta olsa yalan söylemiştir.
"Sorun yalan söylemen değil, sorun beni deneme ihtiyacı duyman."
Sesli olarak ilk defa dile getirdiğim sözcüklerin canımı bu kadar yakacağını düşünmemiştim. Dile gelince kelimeler daha da ağır bir şekilde saplanıyordu yüreğe.
"Deneme ihtiyacı duymadım,"
Dedi ama buna kendisi bile inamıyordu. Zaten daha sonra kafasını önüne eğdi ve homurdanarak soludu.
"Kimi kandırıyorum ki? Bas baya deneme ihtiyacı duydum!"
Benim ile değil, kendi ile konuşuyordu. Elini saçlarının arasına daldırdı. Duygularını perdelemeden gözlerine yansıtmıştı. Çünkü her ne anlatacaksa kelimeler tercüme olamıyordu. Kahverengi gözlerini, mavi gözlerime pişmanlık ile dikti. Çok şey anlatıyordu gözleri. Çok fazla şey.
Sadece bir hata, diye yalvarıyordu gözleri. Seni kaybetmek istemiyorum, diye pişmanlık geçiyordu kahverengilerinin en derinliklerinde. Alkolü fazla kaçırdığından mı yoksa ağlamamak için direttiğiden mi bilmem, kızarmış beyazlıkları, sensiz yapamam, diye isyan ediyordu.
Pekâlâ, Azad'ın gitme vakti gelmişti. Çünkü konuştukça içimde yanmakta olan yere su döküyordu ve ben yangımınım sönmesini istemiyordum. Onu affetmek istemiyordum, çünkü biliyordum ki onu affedersem, kırıldığım yerden tekrar kırılacaktım hemde daha ağır bir şekilde.
"Git,"
Dedim dendimi topladıktan sonra. Gözlerini çekti gözlerimden. Başını usulca aşağı yukarı salladı. Son bir kez baktı gözlerime. Sanki dilimden çıkan sözcüğü gözlerimdenden duymak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Kuma-
Genel KurguAh, Azad! Senin isminin benim dilimde 'pişmanlık' anlamına geleceğini hiç düşünmezdim!