"Bunu yapmak istediğinden emin misin?" dedi Sharon. Eli arkadaşının kolunda duruyor, ona güç vermek için elinden geleni yapıyordu.
Helena gözlerini ona çevirdikten sonra hafifçe gülümsedi. Emin değildi ama zorundaydı. Julienn kendi sorunları ve Ashley'in ölümü yüzünden kendini sorunlarına gömmüş, Mia paramparça olmuştu. Sharon ise hiçbir zaman Ashley'le yakın olmamasına rağmen Adele'le ilgilenerek üstüne düşen görevleri fazlasıyla yerine getiriyordu. Kapının ardında duran tabuta kaçamak bir bakış atarken, bunun da kendi görevi olduğunu düşündü. Son görev. "Julienn'i sarhoş ve oraya çıkarsa söyleyebileceği kelimelerin hepsi küfür olur. Mia ağlar, sen kalakalırsın. Topluluğun gözlerinin içine baka baka yalan söyleyebilecek tek kişi benim" dedi alayla
Sharon başını salladı. Helena'nın yalanlar konusunda ne kadar başarılı olduğunu bilirdi. Politika okuyanların hepsi, bir süre sonra profesyonel yalancılar haline gelirlerdi ve açıkçası Helena bu konuda yaşıtlarının en iyisiydi. "Oraya çık ve en iyi performansını sergile" dedi Sharon arkadaşının omzuna vururak.
Helena kürsünün önünde durmuş, onu izleyen kalabalığa bakarken iç çekti. Yüzlerce insan Ashley'in cenazesi için buraya gelmiş, kocasının acısına dayanamayıp intihar eden kadın için üzülüyorlardı. Michael'ın öleceğini hiç düşünmedin, değil mi? , diye düşündü Helena tabuta doğru bakarken. Onun kendine geleceğini biliyordun.
Michael, karısının ölümünü hissetmiş gibi Ashley öldükten birkaç saat sonra kendine gelmişti. Şu an hastanede olmasına rağmen, Helena onun durumunun gün geçtikçe daha iyiye gideceğini biliyor. Adele için kendini avutabiliyordu. Nefes verip, mikrofona yaklaştı. Onu izleyen meraklı gözler her hareketini yakalamaya çalışıyor, bu da gerilmesine neden oluyordu. Christian'ın telefonda söylediklerini hatırlamaya çalıştı. "Onları önemseme" demişti adam. "Yalnızmışsın gibi düşün"
Elbette, diye düşündü Helena buruk bir gülümsemeyle. Yalnız olsa neler söyleyeceğini düşündükçe gülmek istiyor fakat bunu böyle kalabalık bir topluluğun önünde yapamayacağını biliyordu. Derin bir nefes aldı ve verdi. Dakikalar süren konuşmasını bitirdiğinde topluluğun bir kısmı ağlıyor, diğerleri burukça da olsa gülümsüyordu.
"Aslına bakarsak" dedi Helena yaşlı gözlerine rağmen gülümserken "Hep ondan önce öleceğimi düşünmüştüm. Hayatın insanın karşısına ne çıkaracağı gerçekten belli olmuyor. Umarım orada bizim yanına gelmemizi beklerken pişman olacağı anılarını hatırlamaz. Ruhu huzur bulsun"
**
Julienn, sırtındaki ele güvenerek adımlarını attı. Helena elini onun sırtına yaslamış, onu hafifçe yönlendiriyordu. "Gerçekten iyiyim" diye mırıldandı Julienn, endişeyle. Helena'nın korumacı bir ruha bürüneceğini biliyor fakat bu kadarını beklemiyordu açıkçası. Gözlerini yanında yürüyen kadına dikerek bir süre bekledi. Helena konuşmuyor, sadece ileri bakıyordu.
"Ona bir şeyler yedirin" dedi sonunda varacakları yere vardıklarında. Sharon, aceleyle onlara doğru gelip Julienn'in korumalığını devralırken, Mia hızlı hareketlerle bir tabağa büfedeki yiyeceklerden dolduruyordu.
"Ben iyiyim" dedi Julienn yeniden. Sesi sertleşmiş, kaşları çatılmıştı fakat sonra gördü. İfadesini yumuşatan, gözlerinin dolmasına sebep olan o kısacık bakış zamanı durdurmuş, arkadaşlıkları boyunca ikinci kez Helena'nın içini görmesine neden olmuştu. Helena korkuyordu ve korktuğunda hep yaptığı gibi korkusunu başka duyguların arkasına saklıyordu. Mia'nın elindeki yarı dolu tabağı alırken "İşin bittiğinde sen de birşeyler ye" diye mırıldandı Helena'ya bakarak "Dün akşamdan beri ağzına lokma koymadın"
Helena başını sallarken hafifçe gülümsedi. "Ben idare ediyorum" dedi gülmeye devam ederek "Yemek yemesi gereken sensin"
Julienn karnına dokundu. Orada bir hayatın başladığına hala inanamıyordu. Brian'ın telefonunu bir kadın açtıktan sonra öfkeden bayılmış. Onun bitkin halini gören doktorsa kan testi istemişti. Hamileydi.
Parmakları karnının üstünde bükülürken, çocuğunu tek başına büyüteceğine yemin etti. Onu Brian'a asla söylemeyecekti. O pislik herifin, sırf bebekleri yüzünden kendine dönmesini ya da bebeğini öldürmeyi önermesini istemiyordu. Yaşlar gözlerine dolarken, hızlı adımlarla Adele ve onu tutan Mary'e doğru yürüyen Helena'yı izledi. Mary geldiğinden beri Helena'yı huzursuz eden endişe ona da sıçramış, kadına şüpheli gözlerle bakmaya başlamıştı. Mary bir şey saklıyordu ama hiçbiri onun ne olduğunu anlayamamışlardı.
"Üstünden günler geçti ama hala onun öldüğünü kabullenemiyorum" dedi Mia, Julienn'i düşüncelerden kopararak. Julienn dönüp, Mia'nın üzgün hatlarına baktığında içinde parçalanan birşeyler olduğunu hissetti. "Helena'nın buna nasıl dayandığını anlayamıyorum" diye devam etti Mia, Jull'ün cevabını beklemeden "Sence ne zaman patlayacak?"
Julienn, Adele'i kucağına alan kadına bakarken gülümsedi. "Eminim bir yerlerde patlamıştır" dedi hafifçe "Sadece bizim görmemize izin vermedi"
"Hiçbir zaman" diyerek onayladı onu Mia "Sharon ve Hector'u farkettin mi?"
Farketmişti. Endişeli gözlerini Hector'un oturduğu köşeye doğru çevirirken, adamın gerçekten yakışıklı olduğunu kabul etmeden duramadı. Bedenine oldukça küçük gelen sandalyede oturan bir Yunan Tanrısı gibiydi. Sabit gözlerle Helena'ya bakıyor, çevresinde olan bitenle ilgilenmiyordu. İçinde altın sarısı tutamlar olan saçlarına vuran rüzgar onu her zamankinden daha çekici göstermişti. "Sharon ona yeniden kapılırsa kötü olur" dedi üzülerek.
Mia başıyla onayladı. "Kapılınmayacak gibi bir adam değil" diye mırıldandı Hector'u izlerken. "Hayatının çoğunu laboratuarlarda geçiren bir adamın onun vücudu gibi bir vücuda sahip olacağını hayal bile edemezdim. İlah gibi"
Julienn güldü. Bu tam olarak doğru bir tanımdı. Liseyi bitirdikleri yıl yanlışlıkla banyoya girip Hector'u çıplak gördüğünde o da tam olarak bunu düşünmüştü. İlah. Hector gibi adamlar ancak böyle tarif edilebilirdi. Gözlerini dikmiş adama bakarken, Hector'un ona dönüp göz kırpmasıyla yerinde sıçradı. Adam gözleriyle gözlerini öyle hızlı yakalamıştı ki Julienn onun ne zamandan beri, izlendiğini bildiğini kestiremedi.
"Kadını öldürüp bir çöp torbasına tıkmayı düşünmüyorsan, biraz daha sakin davranmaya çalış" dedi Hector, Helena yanına gelip, Adele'i onun kucağına bırakırken. Küçük çocuk, kucağına kurulmuş, kravatıyla oynamaya başlamıştı bile.
"Kadın sinirimi bozuyor" dedi Helena ayağını öfkeyle yere vururken "Michael, Adele'in anneannesinin yanına gitmesini istemiyor. O yüzden babası hastanedeyken vaftiz annesi olarak ona ben bakacağım. Eve geçerken Adele'i de götürür müsün?"
Hector başıyla kız kardeşini onaylarken onun ciddi suratını izledi. Helena gergindi, öyle gergindi ki Hector boynundaki damarları net olarak görebiliyordu. "Gerginliğinin tek sebebi bakıcı değil, değil mi?"
Helena lacivert bakışlarını ona çevirip, gözlerini kıstı. Elbette değil, diye düşündü Hector iç çekerken. Bu bakışları tanıyordu. Lanet ailesindeki tüm kadınlar kızdıklarında böyle bakarlardı. "Sharon'la oyun oynamayı kes" diye tısladı kardeşi başını ona doğru eğerken "Onun hayatını bir daha mahvetmeyeceksin"
Hector şaşkın gözlerle kız kardeşine baktı. "Bir kere bile konuşmadık Lena" diye mırıldandı sesine tüm şaşkınlığını yansıtırken "Bunu nereden çıkardığını sorabilir miyim?"
Helena nefes verdi. Abisine burada oturmasının bile bir baştan çıkarma olduğunu nasıl söyleyebilirdi ki? "Sadece eve git" diye homurdandı sonunda "Yoksa Adam seni öldürecek"
Hector güldü. Sharon'ın kocası Adam'ın tehditkar sandığı bakışlarını birkaç kez yakalamıştı. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken, kız kardeşinin yüzündeki karanlık ifade onu durdurdu. "Pekala" dedi sonunda "Senin için eve gidip, bu tatlı hanıma eşlik edebilirim sanırım"
f
![](https://img.wattpad.com/cover/28087127-288-k42708.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomantikNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...