Julienn bacaklarının arasındaki yastığı yere fırlatarak doğrulmaya çalıştı. Lanet karnı o kadar çok büyümüştü ki hareket etmesini engelliyordu. Yine terden sırılsıklam olmuştu, artık bundan sıkılıyor. Bebeğinin bir an önce dışarı çıkmasını umuyordu. Kollarını yatağa sertçe bastırdı ve bacaklarını yatağın dışına doğru savurdu. Ağzından fırlayan küfürle doğrulduğunda yatağın karşısında duran koltukta oturan Brian ile göz göze geldi. Adamın buraya nasıl geldiğini bilmiyordu, rüyada olup olmadığını bile bilmiyordu. Derin bir nefes alırken, adamın onu anlaşılmaz bir ifadeyle süzdüğünü farketti. Kilolarına mı bakıyordu?
"Yardım etmemi ister misin?" diye mırıldandı Brian hafifçe. Julienn'in karnını ilk defa bu kadar ince bir kumaşın altından görüyordu. Bu kadar büyük olduğunu bilmiyordu. Göbeği hafifçe hareket ettiğinde gözlerini iyice açarak kadının göbeğine odaklandı. Gerçekten hareket mi etmişti yoksa Brian'ın gözleri mi yanılıyordu? Dokunmak istese, izin verir miydi? Hector'un onun karnını okşadığını görmüştü. Adam kulağını Julienn'in karnına koyuyor, bebekle konuşuyordu. Brian'ın bebeğiyle!
Julienn adamın alaycı sözlerine tıslayarak cevap vermek üzereyken, ikinci davetsiz misafir kapıyı ardına kadar açıp uzun süredir rastlanılamayan neşeli ve çocuksu ifadesiyle "Günaydın," diye ciyakladı.
Julienn, Helena'nın her zamankinden daha neşeli olduğunu farketmişti. Genç kadın adeta ışıldıyor. Yüzünden neşe ve coşku akıyordu. Uzun süredir somurtan kadın, günler sonra ilk defa neşeliydi ve bu neşesini herkese yansıtmayı görev edinmiş gibi duruyordu. Uzun bir monolog yaptıktan sonra Brian'ı şakayla karışık kovduğu an dolabı açıp Julienn'a kıyafet aramaya başladı.
"Pembe giymeyeceğim," diye itiraz etti Julienn, Helena'nın elinde salladığı pembe tuniği gördüğü an. Genç kadının gözlerinde parlayan şakacı ışıklar, onun bu tartışmada en az Julienn kadar baskın olacağının kanıtıydı.
"Ama bu çok güzel" dedi elinde salladığı şeker pembe tuniği kendi üstüne tutarken "Şunun fiyonklarına bakar mısın? Ne kadar tatlılar"
Julienn tuniğin üstüne işlenmiş küçük fiyonklara bakıp iç çekti. Bu giysiyi giyerse dev bir hediye paketine döneceğini sadece o mu görebiliyordu? Helena'nın yüzündeki katıksız istek ne kadar teşvik edici olursa olsun, o rezil şeyi giymeye hiç niyeti yoktu."Evet, senin için güzel bir giysi" diye homurdandı. Komedine tutunup ayağa kalkarken "Farkında mısın bilmiyorum ama tanker boyutuna ulaştım Hell ve saçlarım turuncu"
Helena omzunu silkerek pembe tuniğe uygun ayakkabılar aramaya başladı. "Alt komsun Bayan Palmer'ı görmesem inanabilirdim"
"Bayan Palmer 60 yaşında"
Helena ona bakıp başını salladı. Yüzündeki neşe bir an silinmiyor, Julienn bunun sebebini anlayamıyordu. Mutlaka birşeyler olmuş olmalıydı. Helena ruh halinin en iyi olduğu dönemlerde bile bu kadar sırıtan bir insan değildi. "Evet, o kadar kilolu olmak onun yaşında öldürücü haklısın" diye mırıldandı kadın. Elinde tuttuğu ayakkabılardan birini kenara koyarken, başını yeniden ayakkabı rafına çevirmişti.
"Hell!"
"Hamile olduğunun farkında mısın Jull? Bu evreyi kilo almadan atlatan tek bir insan bile yok."
"Neden benimle uğraşmak yerine kendi düğününün hazırlıklarıyla ya da 3 gün sonra gerçekleşecek olan ablanın düğünüyle ilgilenmiyorsun Helena? Doktora tek başıma da gidebilirim"
Helena ayakkabıları ve tuniği ona uzatırken kaşlarını kaldırıp manidar bir bakış attı, konuşmasına gerek yoktu. Julienn o elbiseyi giyeceğini, o doktora Helena'yla birlikte gideceğini ve ardından her ne yapılacaksa kadının yanında olacağını biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomanceNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...