Helena, siyah elbiseyi üstüne geçirdi ve kendine baktı. Kanı çekilmiş gibi bembeyazdı, titriyordu ve yüzünde salak bir gülümseme vardı. Toparlan, diye emretti kendine, titreyen elleriyle rimel sürmeye çalışırken. Toparlanmalıydı, 15 yaşımı geçeli yıllar olmuştu ki o 15 yaşında bile buz gibiydi. Duyguların onu mahvetmesine, olduğu kişi olmaktan çıkartmasına izin veremezdi. Aynada yüzünü incelerken, şimdiden değiştiğini düşündü. Görünmez bir el ağzını yüzünü dağıtmış, ona dünyanın en riyakar hissini de kullanarak yepyeni bir yüz yaratmıştı. İçindeki endişeleri yansıtmayan yüzünden okunabilen tek his aşktı. Kahrolası aşk, her hücresine yayılmış gibiydi.
Kapı çaldı. Elinde tuttuğu fırça makyaj masasına düşerken, Helena bir yerlere takılıp düşmemek için dengesini zorlayarak hızlı adımlar atmaya çalışıyordu.
Christian koyu mavi kotu ve beyaz gömleğiyle kapının önünde dikilmiş, kadının kapıyı açmasını bekliyordu. Bu sırada Julienn'in önce kapıyı açıp, ardından kapatarak gözetleme deliğine yapıştığını farketmişti. Arkasında kalan daireden gelen gürültüleri duyabiliyor, bu ona kahkaha atma isteği veriyordu. Julienn ve Brian, büyük bedenlere yerleştirilmiş bebekler gibiydiler.
Helena nefes nefese kapıyı açtığında, adam bir süre gözlerini onun güzel görüntüsünden alamadı. Kadının ince-uzun bedenini saran elbise onun olağanüstü yuvarlıklarını meydana çıkartıyor. Bir erkeğin nefesini kesebilecek güzellikte olduğunu adeta dünyaya haykırıyordu. Ben çok şanslı bir adamım, diye düşündü Christian gözleri kadının göğüslerinde olması gerekenden biraz daha uzun süre takılı kalmışken. Bir süre birbirlerini incelediler, ikisi de konuşmuyor. Sadece karşılarında duran kişinin gerçek olduğuna kendilerini inandırmaya çalışıyorlardı.
Helena'nın zihni "Çocukça," diye bağırırken, kalbi tüm görevlerini unutmuş adama dalmıştı. Genç kadın hafifçe titrediğinde, adam elini ona uzatıp, kadını kendine doğru çekti. Kadın bir aptal gibi gözüktüğüme yemin edebilirdi, konuşamıyordu bile.
* * *
Helena ve Christian tüm gözlerin üstlerinde olduğu bol kahkahalı yemeklerini sona erdirdiklerinde saat neredeyse 23.00 olmuştu.
"Eve dönmem gerek" dedi Helena saatine baktıktan sonra. Geceyi sonlandırmak istemiyor. Tüm gece burada oturup, karşısındaki adamın gözlerine bakmak istiyordu. Sorumluluklarını unutabilse ömrünü bu adamı seyrederek geçirebilirdi.
"Yarın iş var" diye homurdandı Christian, kadının gözlerine bakarken. Onun yanından ayrılmak istemese de gerçek dünyanın gerektirdiklerinin farkındaydı. Helena, onun görüşmeye alıştığı kadınlar gibi değildi. Tüm gecesini onunla geçiremez, Christian istediği an hazır olamazdı. Hesabı ödeyip, arabaya doğru ilerlerken onları çeken basın mensuplarını önemsemeden elini kadının beline sardı. Helena'nın derisinin altındaki gerginliği hissedebiliyor, kadının nasıl olupta bunu yüzüne yansıtmadığını merak ediyordu. Oysa kendi yüzünde hoşnutsuz bir ifade olduğundan emindi.
Şöfor arabayı Helena'nın evinin garajına park edip, arabadan çıktığında her ikisi de gergindi. Christian, şimdi yaşanması gereken şeyi biliyordu fakat yapmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Hafifçe Helena'ya döndüğünde onun da aynı çelişkiler içinde olduğunu anladı. Kadının gözbebeklerinin büyüdüğünü görebiliyor, kendinin de aynı durumda olup olmadığını merak ediyordu. Gözlerini kadına dikerek elini hafifçe çenesine koydu.
Helena, adamın elinin tüy gibi dokunuşu karşısında baştan ayağa titredi. Christian aynı naziklikle onu kendine çevirirken, kadın korkuyor. Ani bir tepki vermemek için kendini sıkıyordu. Her şey ters giderse ne yapacaktı? William'dan sonra ona dokunan kimse olmamıştı. O kimseye dokunmak istememişti. Şimdi bunu yapabilecek miydi? Onu mutlu edebilecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomanceNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...