Perdenin arkasından bakarken, ünlü insanların Tanrının her günü buna nasıl katlandığını düşünmeye çalışıyordu. Onlarca adam evinin önüne konuşlanmış, onun aşağı inmesini bekliyorlardı. İç çekip, yatağına oturdu. Başının içinde beyin taşısaydı, ücretli izin önerisini kabul ederdi ama o reddetmiş. İşiyle arasına hiçbir şeyin giremeyeceğini iddia etmişti.
Aptal, diye mırıldandı aynadaki yansımasına bakarken. Her şeyi mahvetmişti. Hayatını bataklığa sürüklemek dışında bir halt yapamamıştı. Brian kapıyı çalıp, ona hazır olup olmadığını sorduğunda minnettar bakışlarla adama bakıp hazır olduğunu mırıldandı. Korkuyordu, bunu onlara da söylemek istese de korkusu diline engel oluyor, kelimeler ağzından çıkmak yerine geri kaçıyorlardı. Ayağa kalkarken derin bir nefes aldı. Bunu başarabilirdi, başaracağını biliyordu.
Eh, en azından inanıyordu.
Brian kolunu kadının beline sarıp onu asansöre doğru sürüklerken en az onun kadar gergindi. Basınla başı her zaman belada olmuş fakat bunu hiçbir zaman önemsememişti. Helena’nın kireç gibi olmuş suratına bakıp iç geçirdi, şimdi önemsiyordu. O pisliklerin bu kadını üzmesini istemiyordu.
Asansör kapıları açıldı ve yüksek perdeden bir nefes sesi duyuldu. Brian bu sesin kimden çıktığını anlayamamıştı, kendinden bile geliyor olabilirdi zira William’ın gülümseyen yüzü ve elinde taşıdığı papatyalar onu da en az Helena kadar şaşırtmıştı. Adamın elindeki papatyalar bugünün gazetesine sarılmışlardı. Elindeki buketi kaldırarak gazeteyi gösterdi.
“Her zaman ki gibi güzelsin aşkım.”
Helena buz gibi bakışlarıyla eski sevgilisine bakarken, zayıflığını ona göstermemek için Brian’ın koluna yaslandı. William’da farklı bir şeyler vardı, ne olduğunu anlayamıyor ama adamın değiştiğini görebiliyordu. Gözlerindeki bakış değişmişti. Ona bir şeyler olmuştu. “Burada ne işin var?” dedi sert çıktığını umduğu bir sesle
“Basının seni rahatsız edeceğini tahmin ettim ve bende kime ait olduğunu görmelerini istedim.”
Helena başını iki yana salladı. Efendi- Köle geyiğinden her zaman tiksinmişti. İnsanlar yalnızca Tanrıya aittiler. Dünyadaysa kendilerinden başka kimseleri yoktu. Öfkeli gözlerle adama bakarken “Ben kimseye ait değilim” diye mırıldandı “Hiç olmadım, aramızdaki meseleyi konuşup hallettiğimizi sanıyordum.”
“Ve bende seni kaptırmayacağımı söylediğimi sanıyorum. Sana evlenme teklif edip daha da kötü bir atmosfer yaratmamı istemiyorsan ki yüzük neredeyse 2 yıldır sürekli yanımda, bence sus Helena” William yüzündeki hain gülümsemeyi saklama gereği duymadan şaşkınlık içinde onları izleyen Brian’a baktı. O pisliğin en yakın arkadaşının tüm bu olanları duymasını istiyordu. Böylece herkes öğrenmiş olacaktı, Helena onundu.
“Delirmişsin” dedi Helena asansöre binmek için hamle yaparken.
“Gerçekten ilginç bir çiftsiniz”, diye mırıldandı Brian, elini Helena’nın belinden ayırmadan. Garip bir şekilde onu sahiplenmişti. Arkadaşının üzülmesini istemiyordu ve Helena. Harika bir kadındı, ne kadar takışsalar da… Brian, Helena’yı hayatındaki çoğu kişiden daha çok seviyordu.
William kendinden emin bir tavırla elini uzattığında Helena bir adım ilerledi ve elini William’a uzattı. Gözleri kenetlenmişti. William zaferle gülümserken eline sertçe inen eli hissetti. Helena, William’ın kolunu kavradı ve onu kendine çekti. William zaferin verdiği hazla sarsılıyor, parmakları kadının tenini ezmek için karıncalanıyordu. Helena’nın nefesini kulağında hissettiğinde, derin bir soluk aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomansaNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...