Northman uçaktan indiğinde bezgindi. Hızlı adımlarla havaalanına girdi ve bagajını aldı. Olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu. Ailesiyle geçirdiği eğlenceli günlerden sonra yeniden bu ülkeye dönmek onu hoşnut etmemişti. Tüm sorumluluklarını boşverip yeni bir bilet almayı ve İngiltere’ye geri dönmeyi düşündü. Bugüne kadar biriktirdiği para onu ömrünün sonuna kadar idare edecek olsa da çalışmadan duramayacağını bildiğinden bir üniversiteye yazılabilirdi ya da abisi gibi orduya katılırdı. İyi bir asker olacağını biliyordu. Ailesindeki tüm erkekler aynı potansiyele sahipti.
Şapkasının altından etrafı incelerken sebepsizce gerildiğini hissetti. Kalabalığın gözüne çarpmadan buradan çıkmayı umuyordu. Hayranlarını seviyordu, onlarla konuşmayı, getirdikleri şeyleri imzalamayı ve fotoğraf çektirmeyi seviyordu. Yaptığı işin takdir edilmesi her zaman hoşuna gitmişti. Bir flaşın ışığı dikkatini çekti. Tanrı biliyor ya bu adamları sevdiği söylenemezdi. Işığa doğru başını çevirdiğinde bunun bir gazeteci değil de, utangaç bir hayran olduğunu gördüğünde gülümsedi.
Basın onu dışarıda bekliyor olmalıydı. Eski bir alışkanlıkla insanları süzdü.Oyunculuğa başladığı ilk dönemlerde sürekli gözlem yapardı. Çevresindeki herkesi inceler, nasıl hareket ettiklerini ezberlemeye çalışırdı. İnsanlar aceleyle hareket ediyor, bazıları onları bekleyen ailelerine koşuyorlardı.
Christian’ı bekleyen kimse yoktu. Menajeri dışında. O da arabada olmalıydı. Göğüs geçirip adımlarını hızlandırdığında gözüne o çarptı. Orada; başını eğmiş, bekliyordu. Elinde tuttuğu dergiyi ilgiyle okuduğu belliydi. Güzel saçları yüzünün etrafına dökülmüş, güzelliğini saklamıştı ama Christian onu tanırdı. Nerede olursa olsun, nasıl olursa olsun onu tanırdı.
Kadın başını kaldırmadan saçlarını yüzünden geriye itti ve adam bugüne kadar sarf ettiği tüm emeğin boşa gittiğini anladı. Ne yaparsa yapsın, kiminle yatarsa yatsın. Ne kadar kaçarsa kaçsın, bu kadından vazgeçemeyecekti. Yanına gitmeli miydi? Görüntülenme riskleri çok yüksekken, reddedilme riski daha da yüksekken… Kadının iki ay önce ona söylediği şeyleri hatırlarken gülümsedi. Eski Christian şansını denerdi. Mutlaka! Reddedileceğini bilse bile gider ve ona kendini gösterirdi.
Belki Christian değil ama Henry bunu yapabilirdi. O korkak değildi. Hiç olmamıştı.Adımları kadına doğru yöneldi ve hızlandı. Kalp hızlı, ayaklar yavaş.
Christian fazla yavaş olduğunu hissediyordu. Oysa neredeyse koşar adım gitmişti kadının yanına. İnsanların ona yönelen bakışlarını farketmedi. Fısıltıları, yolundan çekilenleri farketmedi. Dönmeye başlayan dedikodu çarklarını önemsemedi. Küçük cep telefonlarından çıkan flaş seslerine aldırış etmedi. Şu an sadece Helena vardı.Helena, ablasını beklerken sıkılmıştı. Keşke Ava’yı da getirseydim, diye düşündü alayla. Kız kardeşi gelmek için yalvarmış fakat Helena birazcık kafasını dinlemek istemişti. Çevresinde yükselen uğultu yüzünden başını kaldırıp baktığında ona bakan mavi gözlerle karşılaştı. Burada olamazdı değil mi? Ailesinin yanında olduğunu duymuştu, şu an burada olamazdı. Muhtemelen uyuyakalmıştı ve rüya görüyordu. Ava’nın kitaplarını okumamalıyım, diye düşündü sinirle. Kız kardeşinin tutkun olduğu kısa romantik kitapları okumaya başladığından beri saçma sapan rüyalar görüyordu zaten. Kitapların saçma ve yalandan ibaret olduğunu düşündü. Gerçek hayatta kimse sırf sevdiği kadını görebilmek için koca hastaneyi satın almazdı veya bir gün havaalanında karşısına çıkmazdı. Gerçek hayatta iki insan çarpışır, kitaplar düşer. Biri küfrederek yere eğilirken, diğeri yürüyüp giderdi. Bu bir rüyaydı.
Christian burada değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomanceNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...