Eve döndüğünde telesekreterinde onlarca mesaj buldu. Eva yarın geleceğini bildiriyordu. Eva, diye düşündü bezgince. Onu özlemişti ya da sadece kendini kandırıyordu. Güzel bir kadındı, onu seviyor ve ilgileniyordu. Her kadın gibi. Şu ana kadar ona ilgi göstermemiş bir kadın dahi görmemişti. Helena’ya kadar. Aynaya baktı ve kendi kendine mırıldandı. “İşte bu yüzden ona ilgi duyuyorsun.”
Yatağına yattığında uyuyamayacağını biliyordu. Nitekim düşündüğü gibi oldu, sabah 5’te bıkkınlıkla yatağından kalkarken kadınlara ve onların yarattığı kafa karışıklığına sövüyordu. Duş aldı ve bulduğu ilk giysileri üstüne geçirip kendini sokağa attı. Kirli hava… Bu şehirde temiz hava solumak imkânsızdı.
Bir apartmadan çıkan ve zorlukla yürüyen genç kadını izlerken Brian’ın oturduğu plazaya yürüdüğünün farkında değildi. Sebepsizce asansör yerine merdivenleri tercih etti. 15 katın sonunda bitap düşmüş haldeydi. Kapıyı çaldı, çaldı ve çaldı. Açılmadığında tek çaresi karşı kapıyı çalmaktı. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Titreyen eli zile dokundu. Bir süre bekledi ve en sonunda kapı açıldı. Helena elinde taşıdığı bıçak ve kırmızı sabahlığıyla gerçekten… İlginçti.
“Paranormal varlıklar veya katiller zili çalacak kadar kibar değillerdir biliyorsun değil mi?” dedi zorlukla soluyarak, gülsün mü yoksa yere çöküp soluk mu alsın karar veremiyordu.
“Ziyaret için fazla erken değil mi Northman?” Helena kaşlarını kaldırıp, meraklı bakışlarla adamı süzdü.
“Brian’a geldim fakat evde değil” dedi Chris nefes almak için duvara yaslanırken.
Kadın kapıya yaslanıp, omuz silkti.“Burada kaldı.”
“Korktun mu?” Adam, burada sonsuza kadar kalıp ayakta dikilebileceğini düşündü. Sabahın köründe bu kadar güzel gözükebilen bir kadınla karşılaşmamıştı. Aslında onun gibi bir kadınla karşılaşmamıştı. Korkmuş olması fikri o kadar sevimli, o kadar insansıydı ki.
Helena kaşlarını çatıp, elinde tuttuğu bıçağı işaret etti.“Elimdeki bıçağı görüyor musun?”
Kadının kuru tehdidi adamı gülümsetti. “Binlerce hayranım var, katledilirsin”
“Sadece aptallar ölümden korkar” diye mırıldandı Helena, oyuncuları taklit ederek. Christian onun kadar güzel bir kadın gördüğünü hiç sanmıyordu.
“İçeri davet etmeyecek misin?” dedi gözlerini kadına dikerek.
“Hayır, evine dön”
“Ne?” Şaşırmıştı. Geri yollanma ihtimalini hiç düşünmemişti. Düşünmek istememişti.
“Şaka yapıyorum, gel. Zaten uyuyamıyordum.” Helena kapının önünden çekilirken elinde taşıdığı bıçağı göğsüne doğru çekti. Bu adamı neden içeri davet ettiğini bilmiyordu. Tanrı aşkına! Gün bile henüz tam olarak ışımamıştı. Bu yaptığı ne kadar normaldi?
“Onlar gerçek değiller Helen” dedi Chris, kadının arkasından yürürken. Hemen önünde yürüyen kadının bedenindeki gerginliği görmüş fakat çok farklı bir alana çekmişti. Oysa Helena, şu an Samara’yla karşılaşsa zavallı kıza sarılacak durumdaydı. Bu durumdan onu kurtaracak herkese sarılırdı.
“Ah! William neredesin?” diye sızlandı. Sevgilisini kendinin ve adamın aklına getirme çabasıyla
Chris yumruklarını sıkarken, şakacı bir sesle “O kadar mı sıkıcıyım?” diye sordu. O kadar mı sıkıcıydı? Hayır, hiç değildi. Öyle ki Helena’nın içinde sevinçten ça ça ça yapan aptallar vardı yine de buna izin vermek istemiyordu. Kendini böyle bir tehlikeye atamazdı. William’a bunu yapamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomanceNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...