Ağlamayı kesecek misin Helena?" dedi Julienn bezgince kendi gözyaşlarını içine akıtırken. Genç kadının hali onu kendi halinden daha fazla endişelendiriyordu. Endişe ve sıkıntılarla kendi bebeğini öldürmüştü ve şimdi Helena'nın da aynı şeyi yapmasına izin veremezdi.
"Düğünü ertelemeliydik" dedi Helena gözyaşlarını silmeye çalışırken, hemen yanında oturan Sharon ona mendilini uzattığında hafif bir teşekkür mırıldanıp burnunu sildi. "Sen bu haldeyken düğün yapmak istemiyorum"
Julienn kaşlarını çattı. Bebeğini kaybetmesinin üstünden bir buçuk hafta geçmişti. Canı hala yanıyor, gözlerini kapattığında aklına hep küçük bebeği geliyordu ama tüm bunların arkadaşının mutluluğunu gölgelemesine izin veremezdi. Helena'nın hamileliği birkaç hafta sonra iyice belli olmaya başlayacaktı ve onun mevkisinde bir kadının evlilik dışı bir beraberlikten hamile kalması hoş karşılanmazdı. Üstelik bu düğünü nasıl hevesle planladıklarını da hatırlıyordu. Her ayrıntıda hepsinin emeği, hepsinin hayalleri vardı.
Julienn Christian'ın ısmarladığı kelebek koleksiyonunu daha bu sabah görmüş ve genç adamın, sevgilisinin söylediği her söze ne kadar değer verdiğini bir kez daha anlamıştı. Derin bir nefes alırken gülümsemeye çalıştı. "Bu düğünün bana iyi geleceğini göremiyor musun? Doktor, bunu atlatmam sosyal hayatıma geri dönmem gerektiğini söyledi Hell. Ben iyiyim, gerçekten iyiyim"
"Bu hafta evden çıkmayacak ve dinleneceksin" dedi Helena sert bir sesle "Düğün gününe kadar seni ayakta görmek istemiyorum, anlıyor musun?"
Julienn hafifçe gülümsedikten sonra arkadaşlarının solgun yüzlerine baktı. Hepsi günlerdir yarım uykularla tüm işlere aynı anda yetişmeye çalışıyorlardı. Onu yalnız bırakmamak, yalnız hissetmemesini sağlamak için tüm enerjilerini ortaya seriyorlardı. Derin bir nefes alırken, gözlerini dolduran yaşlara durmalarını emretti. Ağlamamalıydı. Ağlaması onları daha da mahvediyordu.
"Helena" diye mırıldandı Caitlyn, kapıyı açıp başını çekingence içeri uzatırken "Bir saniye bakabilir misin, kurabiye kavanozunu bulamadık"
Julienn, huzursuzca yerinde kıpırdandı. Victoria gitmelerine kesinlikle izin vermediği için annesi, kız kardeşi, Julienn ve tabi diğer kızlar Theron'ların İngiltere'deki büyük malikânesinde kalıyorlardı. Düğüne sadece birkaç gün vardı. Bu teleşanin içinde Caitlyn'in kurabiye düşünmesi onu sinirlendirirken Helena'nın hiçbir rahatsızlık hissetmeden kalkması gerçekten kız kardeş gibi olduklarını hissettirdi. Kadın arkadaşlarının kardeşlerini kendi kardeşlerinden ayırmıyordu. Hatta Mia'nın ona asılan kardeşi Jason'ı bile hoşgörmüştü.
"Ava'nın ne işe yaradığını hala çözemedim" dedi Helena gülerek ayağa kalkarken. Caitlyn'e doğru yürürken küçük kızın endişeyle büzülmüş dudaklarından ortada kurabiyeden daha ciddi bir mesele olduğunu anlayabilmişti. Odadan çıkıp kapıyı arkasından sıkıca kapattıktan sonra elini kızın omzuna atıp, onu kendi yatak odasına yönlendirdi. "Pekala, kod adı kurabiye kavanozu olan sorunumuz nedir gençhanım?"
Caitlyn utangaç bir şekilde ellerini önünde birleştirirken, ayakları üstünde sallandı. Gözlerini Helena'dan kaçırıyor. Bunu kadından istemenin çok yersiz olacağını düşünüyordu. O sırada açılan kapı ve içeri giren Ava tüm dikkatleri dağıtmış. Genç kız ilgiyi üstünden atmanın sevinciyle hafifçe gülümsemişti. Bu başından beri saçma bir fikirdi.
Ava öyle düşünmüyordu. "Caitlyn'in eski okulunun veda çayı var" dedi doğrudan ablasına bakarak "Annesi, ablasının başından ayrılmıyor ve Caitlyn oraya gidip arkadaşlarıyla son kez olsa da görüşmek istiyor. Ben onunla gideceğim ama ebeveynsiz iki kızı alacaklarını sanmıyoruz."
![](https://img.wattpad.com/cover/28087127-288-k42708.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahne Isıkları
RomanceNe kadar basit geliyor, degil mi? Birine carparsın ve asık olursun. Christian Northman içine girdigi sahte dünyaya uyum sağlamaya baslamıştı. İnsanların kirli oyunlarını önemsemiyor, kendi halinde bir yasam sürdürmeye calısıyordu. Hayatında her seyi...