10. BÖLÜM

16.7K 622 68
                                    

Şu anda durumu tam anlamıyla anlatacak olursam: Doruk Ardanın üzerine çıkmış bir vaziyette ve Ardanın yüzü gözü kan içinde. Etrafımızı bir kalabalık sardı ama maşallah kimse ayırmıyor. Yüzümü Doruğun çetesine çevirdim hani belki onlar yardım eder diye ama onlar keyifle kavgayı izliyorlardı. Daha fazla dayanamadım ve aralarına girdim.

"Ya yeter artık kesin kavga etmeyi." dedim. Herkesin kafası bana döndü ama Doruk hala Ardaya vurmaya devam ediyordu. Bendeki de nasıl bir cesaret bilmiyorum ama Doruğun Ardaya vurmak için kaldırdığı yumruğunu tuttum. Doruk sinirli gözlerle bana baktı ve ardından beni itti.

Dengemi sağlayamadım ve kafamı bankın köşesine çarptım galiba. Kafamdaki sıcak sıvıyı hissedince elimi kafama götürdüğüm ve kanadığını gördüm. Doruğa bakarken çetesinden biri beni işaret etti. Doruğun sinirli bakışları beni bulduğunda bakışları bir yüzüme birde kanlı elimdeydi. Bilincim neredeyse kapanıyor,gözlerim kararıyordu. Doruğun telaşla yanıma gelip beni kucağına almasıyla bayıldım. Sesleri duyuyor ama gözlerimi açamıyordum.

"Mert hemen arabayı getir. Çabuk!!" diye kükrediğin de birazcık tırstım.

"Özür dilerim,özür dilerim" dedi ağlamaklı sesiyle. Oha ben az önce ne dedim? Dorukmu ağlayacak,güleyim de boşa gitmesin bari. O değilde ben baygın olduğum halde nasıl kendi kendime konuşuyorum?

Gözlerimi biraz daha açmayı denedim ama başaramayınca artık pes ettim. Başım ağrıyordu ve birde kafamı doruk arabanın kapısına çarpınca işin içine birde zonklama eklendi.Bende köy g*te gitsin dedim ve tam anlamıyla bilincimi yitirdim. En son duyduğum ses ise Doruğun Mert denilen çocuğa bağırmasıydı. Zaten sonrası karanlık.

------------

Gözlerimi açtığımda elimde bir el ve karnımın üstünde uyuyan bir doruk beklemiyordum. Hööööst lan noluyo!!!

Doruğu uyandırmak için onu biraz dürttüm. Tamam birazcık. Offfff tamam çok fazla dürttüm ama tın demiyor resmen. Başımı hafif kaldırmakla başıma saplanan keskin bir acıyla inledim. Benim inlememle birlikte Dorukta uyandı. Gözleri kıpkırmızıydı ve hiç uyumadığı belliydi. Telaşla kafası kaldırıp yerinde doğruldu.

"Eylül iyimisin?bir şeyin varmı?ağrın varmı çok?"dedi hızlıca. Bu hali çok ımmmmm tatlı bence...

"Hızlı hızlı konuşmassan eğer belki anlaşabiliriz." dedim gülerek ama gülerken kafama tekrar ağrı saplanınca yüzümü buruşturmadan edemedim. Daha sonra tekrar Doruğa döndüm ve;

"Ne oldu bana ?" diye o klasik soruyu sordum.

"Başını çarptıktan sonra bayıldın. Bende seni hemen buraya getirdim. Kafanda 7 tane dikiş var. Biraz derin bir yara. Doktor ani hareketlerden kaçınmanı söyledi." oha 7 tanemi? Ben şimdi annemle babama ne diycem?Arda nerede bu arada? Kızacağını bildiğim halde Ardayı sormadan edemedim.

"Arda nerede?" dedim telaşlı sesimle. Boynundaki damarlar belirginleşti. Dişlerini sıkmaya başladı ve elleri yumruk oldu. Onun bu halini görünce yatağa biraz daha sindim. Gözleriyle beni delip geçerken sanki bana zarar vermek istemiyormuş gibi dışarı çıktı. E buda benim işine geldi doğrusu.

Benim asıl korktuğum Arda bizim evde nerdeyse bir hafta kalacak ve karşı apartmanda oturacak. Ona bir şey yapar diye korkuyorum. Tamam aslında Ardanın da baya bi kasları var ama Doruğun kasları 'ben burdayım' diye bağırıyordu resmen. Ben düşüncelerimle boğuşurken içeri bir hemşire girdi. Birkaç şey zırvaladıktan sonra odadan çıktı. Bende Doruk yokken fırsattan ziyade gitmeye karar verdim. Kafam hala acısa da çokta tın yani.

Dışarı çıktığımda yüzüme çarpan temiz havayla kendime geldiğimi hissettim. Bildiğim kadarıyla hastane eve çok uzak değildi. Biliyorum Doruk beni ilk gördüğü yerde bana esip gürleyecek ama banane.

SERSERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin