13.BÖLÜM

14.8K 540 28
                                    

Gözlerimi zar zor açtığımda görüş alanıma Doruğun endişeli bir şekilde bana bakan gözleriyle karşılaştım. Kaşı patlamıştı ve akan kan yanağından aşağı süzülüyordu.

"Eylül iyimisin?"gözlerimi tam olarak açtığımda ilk başta nerede olduğunu idrak edemedim. Daha sonra kaza yaptığımız aklıma geldi.

"İyiyim sadece biraz başım ağrıyor."dedim. Elimi başına götürdüğümde elim kan olmuştu. Doruk arabadan inip benide çıkarttıktan sonra bir ağacın altına oturduk.

"Beni burada bekle hemen geliyorum." dedi ve arabaya doğru gitti . Arabanın bagajından bir tişört alıp geldi. Başımın kanayan yerine tişörtü bastırdığında istemeden de olsa yüzümü buruşturdum. Dorukta bunu görmüş olucak ki ;

"Özür dilerim ." dedi. Sesi o kadar yumuşak çıkmıştı ki bir an neye uğradığımı şaşırdım. Birkaç dakika sonra artık kanama durmuştu. Doruk arabadan bir şişe su getirdi ve avucuna aldığı suyla bana doğru yaklaşarak yüzümü yıkadı. Ben ne kadar itiraz etsem de beni dinlemeyerek yüzümü yıkmaya devam etti. Daha sonra tişörtün temiz tarafıyla yüzümü kurulayıp kendi yüzünü de yıkadı. Daha sonra şişenin kapağını kapatıp kenara koydu.

"Şimdi napıcaz?" diye sordum. Cebinden telefonunu çıkardı ve birkaç tuşu tuşladıktan sonra bir küfür savurdu.

"Siktir telefon çekmiyor." dedi ve ayağa kalktı. Benide kaldırdıktan sonra:

"Biraz ilerleyelim. Belki ileride bir ev bulup birine telefon edebiliriz."dedi.

"Tamam." dedim ve yolda yürümeye başladık. Yol dediğime bakmayın siz her taraf ormanlık alan. Hem birazda ürkütücüydü. Bastığım taşın altından kertenkele çıkınca çığlık atıp Doruğun kucağına atladım. Oldum olası hayvanlara karşı bir fobim vardı. Sadece evcil olanları sevebiliyordum. Başımı Doruğun boynuna gömdüğümde Doruğun güldüğünü anladım. Kafamı kaldırıp ona sinirle baktıktan sonra yere inmeye çalıştığımda belimi daha çok kavrayıp inmeme engel oldu.

"Nasıl her durumda tatlı olmayı başarıyorsun ?" diye sordu. Yanaklarımın yandığını hissettiğimde tekrar inmeye çalıştım.

"Üzgünüm küçük hanım ama kendi isteğinizle kucağıma atladınız. Bu yüzden bırakmıyorum." dedi. Hiçbir şey demedim ve rahatlığın keyfini sürdüm. Biraz daha ilerledikten sonra

"İleride bir ev var hadi oraya gidelim."

"Artık inebilir miyim? Rahatsız olmaya başladım." dedim. Yalan külliyen yalan öyle bir rahattı ki bir an mayıştığımı bile hissetmiştim yani.

"Buradan bakıldığında çok rahatmışsın gibi görünüyordun." dedi gülerek. Anladımı acaba?

"Ukala hemen indir beni!" diye bağırdım. Beni yere indirdiğinde neredeyse evin önüne gelmiştik. Küçük bir kulübeydi ve burada başka bir ev yoktu.

"Hadi içeri gidelim ." dedi. Doruk ilk baş evde birinin olup olmadığını kontrol etti. Kimsenin olmadığına kanaat getirdikten sonra içeri girdik. Terkedilmiş bir eve benziyordu.

"Burada pek telefon bulabileceğimizi sanmıyorum." dedim. Doruk köşedeki ev telefonuna doğru giderken bana bakıp gülümsedi. Telefonu kulağına götürdü ama büyük bir sinirle telefonu kapattı.

"Çalışmıyor."

"Kablosu kopuk olduğundan olabilirmi acaba?" dedim. Onun bir şey demesine izin vermeden devam ettim.

"Hava kararıyor napıcaz?"

"Bu gece burada kalalım yarın bir yolunu buluruz."nah seninle kalırım ben. Avucunu yalarsın.

"Nasıl ya ben hayatta seninle aynı yerde kalmam."

"Başka çözüm yolun varmı acaba? İstersen dışarı da kalabilirsin sevgilim. He unutmadan söyleyeyim. O korktuğun kertenkele den daha fazlası vardır bu ormanda. Buna eminim. Hala dışarıda kalmak istiyorsan sen bilirsin."dedi gülerek. Onun gülmesi iyice sinirlerimi veriyordu.

"Gülme valla ağzına kürekle vururum."dedim ve devam ettim.

"Tamam o zaman ben yatakta yatarım sende yerde yatarsın." dedim.

"Ben de seninle yatarsam ne olur yani? Hem yer buz gibi. Bana biraz acımayı denesen?"dediğinde ilk başta onun bu tatlılığı karşısında kabul edeceğimi sandım ama sonra kendimden taviz vermedim.

"Belki de dışarı da yatmalısın. Ne dersin?"dediğimde bana üzgün üzgün baktı.

"Ben biraz odun toplayayım da şu şömineyi yakayım bari."dediğinde ona karşı kazandığımı anladım.

"Tamam bende yiyecek bir şeyler varmı bakayım." dedim ve mutfağa gittim. Dorukta dışarı çıktı. Evi biraz incelediğimde sadece bir mutfak ,tuvalet ve yatak odası vardı. Mutfaktaki dolaplara baktığımda iki tane konserve mısır,biraz çikolata ve bisküvi buldum. Konservelerin tarihlerine baktıktan sonra hepsini tepsiye koydum. Zaten başkada bir şey yoktu. Çekmeceden de iki tane kaşık alıp içeri gittim. Doruk şömineyi yakmıştı ve beni bekliyordu. Mısırlardan birini uzatırken eli elime değdi. Kendimi biraz tuhaf hissettim. Hemen elimi geri çektim ve kaşığıda uzattıktan sonra yemeye başladık.

"Dolaplara başka bir şey bulamadım bunlarla idare edicez artık." dedim. Sadece kafasını salladı. Hepsini bitirdiğimizde tepsiyi mutfağa koydum ve odaya geri döndüm. Uykum geldiği için erken yattım. Doruk ben yatınca oda yatmak zorunda kaldı.

Gecenin bir yarısında nedenini bilmediğim bir şekilde uyandım. Saate bakmak için doruğun telefonunu aramaya başladım. Yataktan ayaklarımı sarkıttığımda yerlerin buz gibi olduğunu farkettim. Doruğa baktığımda titrediğini gördüm. Hemen yanına gittim ve onu uyandırmaya çalıştım.

"Doruk hadi aç gözlerini." dedim . Elimi alnına bastırdığımda istemsizce elimi geri çektim. Cayır cayır yanıyordu. Hemen üstündeki örtüyü kaldırdım. Biraz mırın kırın etti ama en sonunda başardım. Dolaptan bulduğum bir havluyu suyla ıslatıp hemen yanına geri döndüm.

"Eylül çok üşüyorum lütfen ört üstümü." dedi.

"Olmaz çok ateşin var." dedim. Üzerindeki tişörtü çıkardım ve ıslak havluyu teninde gezdirmeye başladım. O sırada Doruk kafasını kaldırdı ve:

"Bu kadar meraklı olduğunu bilseydim daha önce soyunurdum." dedi gülerek.

"Doruk hasta masta dinlemem valla geçiririm kafana odunu."sadece güldü ve tekrar başını yastığa koydu. Havluyu karnına doğru getirin- oha lan baklavalara bak. Saydım yani tam tamına 8 baklava var.

" Ağzının suyu altı bakıyorum da."

"Sen bi çeneni kapasana hem sen hastasın uyu biraz." dedim . Olayı toparlamak yerine daha fazla batırdım. Allah beni kahretsin ya.

"Sana hastayım ben."

"Ukala." dedim.

"Sana aşık bir ukala."dediğinde onun söylediklerini takmadım.

"Çok ateşin var duşa girmen gerekiyor."

"İstemiyorum."

"Peki sen bilirsin bana uyar." dedim

"Duşa gerek yok sadece bir kaç ıslak havlu yeterli olacaktır."

"Peki." dedim ve bir kaç havlu daha buldum. Onları da suyla ıslattıktan sonra Doruğun vücuduna koydum hepsini. Daha sonra onu yerden kaldırıp kendi yatağıma yatırdım. Birazda ben yerde yatsam sorun olmaz. Ben geldiğimde zaten uykuya daldığı için onu uyandırmadan ateşini ölçtüm. Hala çok ateşi vardı. Havluları tekrar değiştirdiğimde biraz da olsa ateşi düştü. Saate baktığımda saatin sabah 5 olduğunu gördüm. Sadece 5 dakika uyumak için Doruğun yanına yattım. Ama sadece beş dakika için.

Sabah gözlerimi hem güneş ışıklarıyla hemde bir kaç kişinin konuşmasıyla birlikte gözlerimi açtım. Doruğa baktığımda daha uyanmamıştı. Bende kafamı gürültüye doğru çevirdiğimde gözlerimi pörtlettim. Hadi ama onun burada ne işi vardı ki?

Daha doğrusu onların burada ne işi vardı?

Arkadaşlar biliyorum bölüm geç geldi ama internetin de bir sıkıntı oluştu o yüzden biraz geç geldi.lütfen beni affedin.sizleri çok seviyorum iyi okumalar.

SERSERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin