Ölüm , bütün ızdıraplarıma son vermek şimdi. Yaşam ise senin omzun, ben orada ölsem bütün ızdıraplar son mu bulur? Yeniden mi doğarım? Halbuki sokak lambasından farkım yoktu. Ama sana güneş olmaya niyetim çoktu. Ama sandığım gibi olmadı. Hevesim kursağımda da kalmadı, oraya kadar bile gelemedi. Ben burada ağladım, belki de hissetmedin bile. Sen orada ağladın, ben burda öldüm. Satırlarım bile intihar artık. Acı çeke çeke çektire çektire öldürdün sen beni. Acıya dayanabilecek kadar güçlü olabilirim ama bu benim bunu hakettiğim anlamına gelmez. Artık ben de yoruldum, içim düğüm düğümken başka düğümleri çözmekten, herkese yetişmekten ama kendime geç kalmaktan. Neden ben herkesin derdini bilip, herkesin penceresine bakarken, kimse benim dünyama, benim acımdan bakmıyor, bakmadı. Artık aldığım nefes bile kalbime batarken, ben nasıl güçlü durabilirim ki? Bir de ' geçer, ayakta dur, güçlü dur' gibi kelimelerle teselli ettiklerini zannediyorlar. Bilmiyorlar, ölen birinin doğum gününü kutlamak kadar saçma ve imkansız bu. Bilmiyorlar. İnsanlar, bildiklerini sandığı şeylerin peşinden gitmeyi severler. Halbuki yolun yarısına bile gelemeden zamanında öğrenmek için çaba göstermeyip anlamadan dinlemeden kestirip atan o "bilmediklerin" bir taş misali yoluna çıkarlar. Ben sana yüklediğim bütün anlamların altında kaldım. Burası zifiri karanlık. Bir çıkış yolu yok. Bu kaybolduğum uçsuz bucaksız yer de bulan da yok. Gerçi laf benimkisi kimse ölen birisini geri getiremez.