“Hiç mi sevmedin dedi kadın, sustu adam. Hep sustu, çok sustu. Sustuğu her cümle battı kadının canına. Sevmek hep hüzündü, çok gözyaşıydı.” diye bir şey okumuştum bir yerde, sanırım şu son 1 buçuk yılımın özeti oldu şu acı dolu kısa paragraf. Ve zaman geçti, ben şunu anladım. Nefes aldığım süre boyunca mutluluğu hep gölgeler altında yaşayacağım. Hüznün gölgesi bırakmayacak peşimi. Tıpkı anılar gibi. Bazı anılar vardır zihnimizde, kelimelere dökmek istediğimizde bizi kilitleyen. Kilidi kırıp kelimelere döksek bile dilimiz dönmez. Bazı anılar hiç eskimiyor. Sadece dilimize varmadan zihnimizden döner dururlar. Bu yüzdendir sustuklarımı duymayışları. En azından o kadın kadar şanslı olamadım. “Hiç mi sevmedin?” diye bir soru soramadim. Ama korkma adam, sormayacağım. Hiçbir zaman hak ettiğimi yaşamadım ki şimdi yaşanmasını bekleyeyim, alıştım. Ama o adam gibi bir adam tanıdım. Bana hep susan ve susayamayan. Susmak, onun için kaçmanın tek yoluydu. Hep merak ettim ‘Bir insan bu kadar susarken hiç mi yorulmaz, bu kadar kaçarken hiç mi yorulmaz?” diye. Ama o nereden bilebilirdi ki, onun bu susmalarının bana bu denli zarar verdiğini. Nereden bilebilirdi ki, söyleyemediği her harfin içimde tarifsiz yaraya sebep olduğunu..
Ama aylar öyle bir kaç kelime sarf etmişti umarsızca, kelimelerin düştüğü noktayı düşünmezcesine. İstenmemenin verdiği acıyla gömülmüştüm en dibe. En başta kötü yanını görürsem nefret ederim sanmıştım ama ne kadar karanlığın varsa içine çekmişti beni. Dengemi kaybettirebilmişti, o karanlık. Bir insana dengesini kaybettirip sonra da normal davranmasını bekleyemezdi kimse. Zaten ben de pek normal davrandığımı söyleyemem. En büyük hatalarıma sebep olan da aynı insan, en güzel iyiliklerime sebep olan da aynı insan oldu. Bazen bir bakışından tüm cümlelerini okuduğun insan, onca kelimelerinden bir türlü seni anlayamaz ya ağır gelir yüreğine, benliğine. Mutlu anılarıma kendimi hapsedip, her çıkmaz yollarda onlardan güç alarak yaşayan bir kızım. Hissedilen nedir bilmem. Sadece bildiğim, çivisi çıkmış dünyaya bir fotoğraf asmaktı benimkisi. İşin garibi, örülen duvarların altında kalan ben oldum, ordan oraya savrulan da ben oldum, ama o fotoğraf yerinden bile kıpırdamadı.