İnsanın hayatında öyle bir an geliyor ki önünde uzayıp giden karanlık yolda ilerlemekten başka çaresi kalmıyor. Geri adım atamayacak kadar yorgundur, çünkü ve yerinde duramayacak kadar da yıkkın. Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan şey de budur aslında, sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör kararlılıkta yolumuza devam etmek. Yolun sonunu düşünmeden devam etmek isteriz, istemesek bile buna mecbur hissederiz kendimizi. O an ki bulunduğumuz yoldan kurtulma hırsına kapılıp, bilmediğimiz yollara gireriz, bilmediğimiz caddelerden geçeriz hatta belki de bilmediğimiz sokaklar da kayboluruz. Yeni şehirler, yeni insanlar, yeni sokaklar keşfetmek isteriz. Yeni şarkılar dinlemek isteriz. Yeni içkiler tatmak isteriz. Belki de hayatımızı güzelleştirmek umuduyla çıktığımız yolda, kafamızın güzelliğinden hiç bir şey düşünemez hale geliriz. Hiç bir şey düşünmeyiz en güzeli de bu zaten. Zaten şu dünyanın ayık kafayla çekilmediğini biliriz. Hayatın güzelliklerini farketmek amacıyla yeni bir yol ararız. Hatta yanımıza bir yol arkadaşı bile bulmak isteyebiliriz. Onca çirkinliğin arasında güzel yanlarımızı farketmek istemeyen biri olmamalı bu kişi. Ya bizimle yürümeye bile yeltenmeyip her defasında yoldan döndüren yada kendi yolunda çıkartan biri de olmamalı. Kalan sağlam parçalarımızı koruyacak ve tamamlayacak biri olmalı. Öyle biri olmalı ki, "işte bu olmuş" diyebilmeli insan.