Aslında hepimiz biraz yaralıyız.
Kimimiz dostundan, kimimiz sevgiliden, kimimiz kayıplarımızdan.
En çokta en sevdiklerimiz tarafından yaralanıyoruz.
Hayatımızı adıyoruz onlara. Fedakarlıklarımız, iyiliklerimiz, çırpınışlarımız..
Kendimizden taviz verişlerimiz..
Uğruna defalarca öldüklerimiz..
Hep en sevdiğimiz tarafından yaralanıyoruz.
Sonrasın da "en sevdiğim" lafını birine yakıştırmaktan korkup kaçıyoruz.
Bu kaçmak onların da bizden kaçmalarıyla doğru orantılı.
En sevdiklerimizin, 'en sevmedikleri, en nefret ettiği, en yaraladıkları oluyoruz'.
Onların hayatın da sadece figüran görevini üstleniyoruz ne kadar istemesekte.
Duygularımızın, hislerimizin onlar için hiç bir önemi olmadığını bildiğimiz halde bunu farkettirmeye çalışıyoruz.
İstemeyerekte olsa çok hata yapıyoruz, kendimize.
En sonunda tamam diyoruz.
Sadece tamam.
Pes etmek ya da kabullenmek değil mecbur kalıyoruz,
En sevdiğimizi içimizde öldürmeye..
Öldürürken bile kıyamıyoruz, üşümesinler diye üstünü örtüyoruz.
Onların yaptığı gibi diri diri toprağa vermiyoruz.
Bazen bir büyük eşliğin de uğurluyoruz.
Yalnış anlaşılmasın arkasından su bile dökmüyoruz, dönüşleri mümkün olmasın diye.
Bazen de limanımızdan gözyaşlarımızla uğurluyoruz.
Döktüğümüz gözyaşları tekrar göremeyeceğimiz için değil,
Aksine tekrar göreceğimiz için.
Yakın limanlarda illa ki göreceğimiz için üzülüyoruz.
Bazen ise uğurlamadan, kendi kendimizi uğurluyoruz.
Kendi kendimizi öldürüyoruz, onların içinde.
Onlar sadece kendimizi unutturduğumuzu sanıyor.
Bilmiyor ki, unutmak korkakların ve acizlerin işi..
Unutmuyoruz, uğurluyoruz.
Kaçıp gidiyoruz o diyarlardan.
Çünkü cesaretimiz yok.
Ne yakın limanlarda görmeye cesaretimiz var..
Ne de arkalarından su dökmeye..
Koca bir hayal kırıklığı gibi görünse de bu bizim ömürlük yenilgimiz oluyor.
En sevdiklerimiz, en olmadık şeyler yapıp canımızı yakıyor.
Halbuki bilmiyorlar..
Ölülerin canı yanmaz hiç bir zaman.
Ve artık benim ne yanacak bir canım kaldı ne de yakacak bir insanım..