Belki de en büyük hatayı biz yapıyoruz. Başkalarının izinin bulunduğu kalplerde, hayatlarda yer edinmek için harap ediyoruz kendimizi. Başkalarına kurulan o güzel sözleri cümleleri duyunca sevildiğimizi hissediyoruz. Sadece ezber aslında. Halbuki o cümleler daha önce defalarca kurulmuştu. O kurulan cümlelerin yıkılışından sonra oluşan enkaz da yaşama mücadelesi veriyoruz sadece. Başkalarının öpüş izlerinin bulunduğu dudaklardan cümleler bekliyoruz. Aslında biz iki kelimeyle de yetinebiliyoruz. "Seni seviyorum" herkesin duymak istediği duymak için can attığı o iki kelime. Haketmeyenler bile duyabiliyor bu iki kelimeyi. Bizim payımıza düşen iki kelime de "Seni istemiyorum" oluyor. O kadar körüz ki güzel bir şeymiş gibi algılayıp, savaşmaya devam ediyoruz, pes etmeden. Gözlerin de benliğimizin bir bakış etmediği insanlar için, üzüyoruz kendimizi. Yıpratıyoruz. Ama kabul onlar da çok güzel seviyormuş gibi yapıyorlar. İster istemez kanıyoruz. Umutlanıyoruz, kendimize geçici mutluluklar ediniyoruz. Hayaller kuruyoruz. Aynı şekilde mutlu etmek için yırtınıyoruz. Sırf yüzlerinde bir tebessüme neden olmak için yırtınıyoruz. Yalandan gülmelere bile kanabiliyoruz. Aslında bizim yaptığımız şey başkaları tarafından açılan yaralara, yara bandı olmak. Yara açmayacak, istesekte sevgimizden dolayı yara açamayacak kadar çok sevdiğimiz için, bizi yara bandı olarak kullanmalarına izin veriyoruz. Bizde geçmişte açılan yaralarımıza kendi kendimize yara bandı olup kimseye ihtiyaç duymadan iyileştirdikten sonra yeni yaralara sahip oluyoruz. Birini yara bandı olarak niye kullanır ki insan? Yara bandının kalbe bir faydası yoktur. Hele ki bizim gibi yıpranmış bir yara bandının sizin yaralarınıza nasıl etkili olabileceğini düşünüyorsunuz ki? Önceden tecrübe edindiğiniz için kırmaktan korkmuyorsunuz. Karşınızdakini tuzla buz edecek kadar kırıp sonra seviyorum diyosunuz, ya biz yalnış seviyoruz ya da siz düşüncesizliğinize sevgi diyosunuz. Doğru sevgilerimizi yalnış kişilere layık görüp, hiç iyileşmeyecek yaraların başrölünde oynuyoruz. Bu sevgiye karşılık vermeye yeltenmediklerini anlıyoruz, anlıyoruz da geç anlıyoruz. O zaman da onların hayatından geçmiş oluyoruz. Onları bugünümüze, yarınımıza, geleceğimize, hayallerimize hatta dualarımıza bile sığdıyorken onların bizi kalbinin bir yerine hatta hayatının bir yerine bile sığdıramadıkarının farkına varıyoruz. Geç anlıyoruz her şeyi. Hep sonradan geliyor aklımız başımıza. O güzel saf sevgimizi hiçe sayıp bizi "geçmiş" olarak nitelendirebiliyorlar. Ve biz bunu bile bile o benim "yara'm" diyip, onların açtığı yaraları bile sevip, o yaralara sadık kalabiliyoruz. Varlığımıza sadık kalmayı beceremeyen insanların yaralarına, yokluğuna bile sadık kalabiliyoruz. En büyük hata bizde. En büyük hatayı da kendimize yapıyoruz aslında.