İlk inanışım sen.
Bile isteye ilk kanayışım.
İlk iç acım aynı zamanda da ilk açım.
Beni inançlarımdan vuran ilk insansın sen.
Sen benim 17 yaşımı çaldın, bana daha ne zararı verebilirsin ki..
Bana verdiğin tek şey, yokluğundu.
İhanet nedir bilmeyen yanlarım, senin hayaline bile ihanet etmedi.
Ama kabul ediyorum, hatalıydım.
Ben inandım.
Sevmiştin sanki.
Bana hiç gelmedin ama bana öyle geldi..
Hayal dünyamın gariban bir vatandaşıydım.
Gözüme gözüme soktun yokluğunu, yine varsın dedim.
Bir de başına hiç utanmadan "iyi ki" diye ekledim.
Sana kızma hakkım yok benim.
Zaten ben sadece kendime kızıyorum.
Patlak bir ampulün güneş olmasını bekledim.
Mum ışıklarından ibaret bi yerde güneşi görünce bu yüzdendir çocuksu gülüşlerim.
Gecenin en ince yerinde sevilmeyi bekledim.
Birine ait olmak, tatmadığım duyguları tatmak istedim.
Birine dilimi yormadan, gözlerimdem anlaşılmak istedim.
Ama anlayamazdın.
Benimde gözlerim güzeldi ama sen bakmadın.
Bu yüzden hep ağlamaklıydı.
Birinin kalbini gökyüzü ilan etmiş bir kadının gözleri bu kadar yaşlı olamamalıydı.
Gökyüzünden ettiğin dileklerimi tutuyorum.
Yüküm ağır.
Ama sanırım tükeniyorum.
İçimde cümlelere dönüşmek için çıldıran binlerce kelimem vardı, kırdım boyunlarını.
Sustururum sandım.
Yanıldım.
İlk yanılışım değildi bu.
Onca yoklukta var olan şeylerle yetiniyorum.
Uyunmamış geceler var ,
Fotoğraflarla yetinilmiş sarhoşluklar.
Gün doğarken dökülen yaşlar var,
Bekleyenler var şimdi,
Gecenin en ince yerinde sevilmeyi bekleyenler..
Beklenenler var şimdi,
Beklenen telefon sesleri..