İhanetin denilen şeyin kaç çeşidi, kaç rengi vardı? Peki, çeşidi veya renginin bir ehemmiyeti var mıydı?
Ölen birine ihanet etmek, ihanetin tanımlarından birini kapsıyor muydu mesela? Yoksa sadece benim vicdanen uydurduğum bir şey miydi? Çünkü babama ihanet ettiğimi hissediyordum.
Tanımadığım bir adamın evimde kalmasına izin verirken babamın ve annemin hatıralarına ihanet etmemin acısıyla sarsılıyordu bedenim.
İlk defa onlara layık bir evlat olamayışım bu kadar canımı yakıyordu.
Zamanında kardeşime sahip çıkabilseydim, şimdi anneme ve babama ihanet etmenin acısı ile kavrulmayacaktı yüreğim.
"Kemerini tak."
Topu kesilince kaçışan çocuklar misali düşüncelerimi sesiyle dağıtan suratsıza döndüm. Mahkeme duvarı suratını bana çevirmiş benden emrini yerine getirmemi bekliyordu.
Gözlerimi devirdikten sonra kemerimi takmak için elimi arkaya attım. Fakat ömrüm boyunca sürekli bu lüks arabalara binmediğim için haliyle kemerin yerini bile bulamamıştım.
Takmaktan vazgeçerek ellerimi kucağıma indirdim. O ise kendi kemerini takmış arabayı çalıştırmak için hazırlanıyordu.
Benden evimde kalmak istemesinin ardından bir süre düşünmüş ve kabul etmiştim ardından ise mekandan ayrılıp hemen arabasına binmiştik.
"Ölmek falan mı istiyorsun? Kusura bakma ama şuan ölmen ikimizin de işine gelmez."
Sakin sesi kulaklarıma ulaştığında aynı zamanda bana bakmaya başlamıştı. Yüzüne vuran öğlen güneşi beyaz tenini bir mermer edasıyla aydınlatırken, açık renk olan saçlarını altını aratmayacak şekilde parlatıyordu. Ben mi? Ben muhtemelen içimden ona methiyeler dizerken suratına bön bön bakıyordum.
Yüzüne vuran güneş sebebiyle açık yeşile dönmüş gözlerini kıstı.
"Takmak istemiyorum." dedim aksi bir sesle, ona bakmayı kesip önüme döndüm. Şımarık çocukları aratmayan tavrım benim bile sinirimi bozmuştu fakat bunu belli etmedim.
Sahi en son ne zaman bir çocuk edasıyla şımarmıştım? Sanırım bu duyguyu en son babamın kolları arasındayken hissetmiştim.
Babamın kokusunu son kez soluduğum o günden sonra sevinmek veya şımarmak bana haram olmuştu.
Ayrıca kemeri takmayı bir kez daha denersem yine başarısız olacağımı biliyordum. Rezil olmak ise şuan istediğim son şey bile değildi.
Önüne döndükten sonra sesli bir nefes vermesinin ardından tüm suratsızlığını sergileyerek tekrar bana döndü.
Ben ise ısrarla önüme bakmayı sürdürüyordum. Aniden bana yaklaşmaya başladığını göz ucuyla fark ettiğimde başımı ona çevirdim fakat o bunu zerre umursamadan dibime kadar yaklaşmıştı.
"Çekilsene be adam! Ne giriyorsun dibime?" diyemedim tabi ki.
Sadece şapşal bakışlarımı ona atıp nefesimi tutmakla yetindim. Üzgünüm dünyaya bile kafa tutabilecek cesarete sahip olan iç ses Gökçe. Ben senin kadar cesur değilim.
Suratıma bir kere dahi bakmadan hızlı bir hamle ile kemeri yerinden çıkardı ve önümden geçirmesinin ardından işlemi tamamladı. Tekrar koltuğuna kaydığında bende önüme dönmüştüm çoktan.
"Neden nefes almıyorsun? İyi misin?"
Endişeli çıkan sesi ve buruşturduğu suratıyla tamamen farklı bir insana bürünmesine aldırmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centilmenler Kulübü
General Fictionİki tarafın da karşılıklı çıkarlarını koruduğu bir anlaşmayla başladı her şey. Tek bildikleri, istediklerini alana kadar verdikleri sözlerden dönmeyecekleriydi. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, muhteşem bir tutkuyla istenen her şey içinde bir parça...