Elimde olmayan sebeplerden ötürü bölüm çok geç kaldı, affınıza sığınıyorum.
İyi okumalar...
Kitaplarda, filmlerde veya dizilerde rastladığımız alışıldık bir sahne vardır. Birçoğumuz için klişeleşmiş bir sahnedir hatta...
Baş kahraman rüyasında arzu ettiği bir şeye koşar, koşar ve koşar fakat bir türlü ulaşamaz ya...
Ben de bir tür koşma işi yapıyor ama mütemadiyen yerimde sayıyordum. Fakat bu ne uyanacağım bir rüya idi ne de izleyicisi, okuyucusu olan bir kurmaca...
"Ümitsizliğe kapılma. En başında bu kadar yakın bile değildik. Zamanla yaklaşıyoruz."
Peşi sıra teselli cümleleri sıralayan Emirhan'a bakmadım. Bakıp ne yapacaktım ki?
Ümitsizliğim ile çocuk gibi sızlanacak ya da tesellisinin işe yaradığını söyleyip onu kandıracak değildim.
Benden bir dönüt alamayınca önündeki çaydan hala dumanı tüterken bir yudum aldı. Benim canım önümdeki çayı içmek isteyene dek buz gibi olacaktı anlaşılan. İçmek isteyeceğimi de sanmıyordum ya neyse.
"Fatih bir yıldır yokmuş ortalarda, sen de duydun Emirhan."
Mantıklı olanın, ümitsizliğe kapılmak olduğuna o denli ikna olmuştum ki onun tesellileri yalan geliyordu.
O böyle pollyanna gibi ortalarda dolandıkça önüme çıkan her engelde daha çok umutsuzluğa saplanıyordum. İçten içe bunun için onu suçlamaya başlıyordum belki de. Oysa onun bir kabahati yoktu. Gökhan'a kavuşmam konusunda beni ümitlendirmesinin dışında...
"Ragıp'ın, Fatih asla Gökhan'dan ayrılmaz dediğini de duydum ayrıca." diyerek beni cevapladığında iyiden iyiye onun da gerilmeye başladığını anladım. Hırçın ruh halim ona da tesir etmiş gibiydi.
İhtiyar adamın ne dediğini elbette hatırlıyordum. Gökhan'ı tanımıştı. Gökhan'ın ablası olduğumu söylediğimde yüzünün her santimine yerleşen o şaşkın ifade vardı bir de.
Bu ikisi kafa kafaya verip çok kötü işlere bulaşmışlar. Bir yıldır nerelerdeler bilemem ama güneş ne zaman batıdan doğar, işte bu ikisi o zaman ayrılır birbirlerinden.
Tam olarak bu cümleleri kurmuştu o ihtiyar adam. Bu ikisi diye tabir ettiği kişilerin Fatih ve Gökhan olduğunu itinayla belirtmekten de geri durmamıştı.
İşte o andan beri, Fatih'in kirli işlerinin içinde Gökhan'ın da yeri olup olmadığını sorgulamadan edemiyordum. Üstelik nerede olduklarına dair fikir yürütmekten bile çok uzaktık.
Oysa henüz bu sabah hissettiğim umut ve mutluluğu hala içimde bir yerde duyumsuyordum. Yıllar var ki Güneş'in doğuşunu bu denli şevkle beklememiştim.
Bu hissiyatlardan sonra yeniden umutsuzluk kuyusuna düşmek beni boğuyordu. Nefes almak yeniden gayret gerektiren bir iş olmuştu benim için. Bu da beni hırçınlaştırıyordu haliyle.
Masanın üzerinde birleştirmiş olduğum ellerimin üzerine elini kapattığında başımı camın ardındaki kalabalık caddeden ayırıp ona çevirdim.
"Bak." dedi yumuşak bir sesle. Diğer masalardan gelen uğultu bize müsaade etmiş gibi bir tek onun kadife sesi dalgalandı aramızda.
"Yaşadıkların çok zor, seni anlamadığımı düşünme. Ama bu süreçte mümkün olduğunca sakin kalman senin için daha iyi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Centilmenler Kulübü
General Fictionİki tarafın da karşılıklı çıkarlarını koruduğu bir anlaşmayla başladı her şey. Tek bildikleri, istediklerini alana kadar verdikleri sözlerden dönmeyecekleriydi. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, muhteşem bir tutkuyla istenen her şey içinde bir parça...